Suruç saldırısı ve arkasından PKK tarafından iki polisin şehit edilmesi, Türkiye için bir çok açıdan zorlu bir dönemi başlattı. Ama bütün bunların bir sonuç olduğunu, Irak ve Suriye coğrafyasındaki terörü Türkiye’ye taşımak için kimlerin, uzun zamandır, çırpındığını biliyoruz. Aslında bu süreç, seçim öncesi Diyarbakır’da HDP mitinginde patlayan bombayla başlamıştı. Şimdi bu son saldırılarla bütün taşlar yerine oturuyor. Koalisyon adı altında Türkiye’yi kimliksiz bir teknokrat hükümete teslim etme ve son on yıldaki sessiz devrimin bütün kazanımlarını ve aktörlerini tasfiye süreci bütün bu olan bitenin nihai hedefidir. İlkönce HDP’nin oylarını artırmak ve bu yönde bir konsolidasyon için patlayan bombalar, daha sonra, AK-Parti’yi çaresizleştirmek ve teslim almak için patlamaya başladı. Söylenen şuydu; “görüyorsunuz, bu bir başlangıç, sivil halk, askerler, polisler ölecek, iç savaş çıkacak teknokrat kimliksiz bir koalisyonu acilen kurun, başka seçenek yok..”
UCUZ POLİTİKA...
Ama şimdi daha dün bunun da pek tutmayacağını, Türkiye’yi bu çözümsüzlüğe teslim etmeyecek bir siyasi irade olduğunu anladılar. Sonra yine, dün itibariyle, ekonomik kriz senaryoları devreye girdi; Baykal’ın ve Kılıçdaroğlu’nun “koalisyon zor, erken seçime gidiyoruz” açıklamaları aslında “bizimle koalisyon yapmazsanız, ekonomi ne olur bir görün” açıklamalarıdır. Bu restleri Türkiye çok gördü, bunu da görür ama önemli olan bu ucuzcu siyasetin ve insan aklıyla yakından uzaktan alakası olmayan bu taşeroncu politikanın ortaya çıkarılmasıdır. CHP’liler “bizimle koalisyon olmayacak galiba” diye şikayet ettikten sonra, dolar fırlamış, borsa çökmüş... Bunlar inanın, bu zihniyetin Türkiye’yi yağmalamak üzere işbaşına geldiği bir Türkiye’ye vereceği zararla karşılaştırılamaz bile...