Türkiye’deki iktidar oyununu, tam bugün AB (Yunanistan) çıkmazından ve giderek derinleşerek küresel bir hal alan krizden bağımsız değerlendiremeyiz. Burada, gelişmekte olan ülkeler dışında kalan, üç “hegemonya” cephesine bakmalıyız. Avrupa, ABD ve Britanya... Artık Avrupa’yı İngiltere’den ayrı konumlandırmak ve değerlendirmemiz gerekir. ABD’yi ise yine iki temel eksende değerlendirmek gerekir. Birinci eksen, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan ve büyük ölçüde gücünü militarist yapılanma ve müdahaleden alan Pax-Amerikana hegemonyası... İkinci eksen ise, daha çok Obama ile siyasal güç arayışına giren, bilgi iletişim teknolojileri temelli yeni ekonomi üzerinden yukarıya çıkmaya çalışan eksen. Bu eksen, esasında ABD’de 2008 yılında hem siyasi hem de ekonomik olarak kendisini gösterdi. Bu yıl Obama iktidara geldi ve finansal kriz patlak verdi. Bu kriz, bir mortgage krizi olarak başlasa da, köklerini 1973 krizinden alan, petro-kimya, demir-çelik gibi geleneksel sektörlerin kar oranlarının düşüşü ile kendini gösteren sistemik ve köklü bir krizdi.
İki temel eksen ve kurumlar ve AB
ABD’de bu iki eksenin mücadelesini çok somut olarak gördüğümüz yer,
ABD Merkez Bankası’dır. ( Fed) Fed’te şu sıralar faiz artıralım
diyen bütün çevre, (periferi) Fed birimleri, askeri-sınai kompleks
de diyebileceğimiz, bir önceki yüzyıldan kalma savaş sanayi ve onun
finans yapısının kontrolündedir. Yani Fed’deki faiz tartışması
hayli politik bir tartışmadır.
Buraya geleceğiz ama Avrupa ile devam edelim; Kara Avrupası denilen
ve Almanya’nın da merkez ülke konumunda olduğu bölge, tıpkı 2.
Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, İngiltere ve ABD’nin, pazar,
enerji ulaşımı ve teknoloji olarak gerisine düştü.