Cemil Ertem Milliyet Gazetesi

Kaybedenler kazanı kaynıyor...

Şu yaşadığımız günleri sanıyorum yalnız iktisadın ya da finansın niceliksel yöntemleriyle açıklayamayız ve çözemeyiz. Yalnız Avrupa’da ve ABD’de olanlara baktığımızda bile...

06 Aralık 2016 | 7.072 okunma

Şu yaşadığımız günleri sanıyorum yalnız iktisadın ya da finansın niceliksel yöntemleriyle açıklayamayız ve çözemeyiz. Yalnız Avrupa’da ve ABD’de olanlara baktığımızda bile bu böyle... Dünya yeni bir dengeye, daha doğrusu, yeni bir ekonomik-politik paradigmaya doğru gidiyor. Bu açıdan Türkiye’de şimdilerde yapılan kur-faiz tartışmaları, şu güncel sıkıntı halinden de bağımsız olarak, özünde bu yeni dengenin tartışmasıdır.


Bu açıdan, liderlerin dönüştürücü siyasi söylemleri, özellikle böyle dönemlerde, uzun erimli tahayyül ve hedefleri öne çıkartırken, teknokratların pozisyon ya da söylemleri, günlük hatta anlık çözümlere kilitlenir ve bu ikisi -genellikle- birbiriyle çatışır. İşte buradaki sıkıntı, uzun vadeli ve kapsamlı bir paradigma çözümünü, kısa vadeli palyatif teknik çözümlerle karıştırmaktır.

Ancak, bir aşamadan sonra, hakim siyasetin vizyonu ile operasyonel ve teknik taraf bir noktada bir araya gelir. Bu tabii ki topyekûn bir yeni denge haline de tekabül eder.

Dönüştürücü siyaset

Tabii şimdi buradan oldukça uzağız. Yukarıda söylediğimiz gibi, dönüştürücü siyasetin uzun erimli hedefleri ile, yerinde sayan bürokrasinin ya da tutucu siyasetin kısa vadeli çıkarlarının çatışması böyle dönemlerinin özelliğidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, özellikle ekonomide söylediklerinin millet nezdinde karşılığının olması ancak tutucu siyaset ve bürokraside aynı karşılığı bulamaması hatta daha ötesi bu söylemlere buralarda -açık ya da örtük- muhalefet edilmesi, bize göre, tam da böyle bir perspektif içine sığdırılabilir.

Bu anlamda Cumhurbaşkanı’nın faiz üzerine söyledikleri, palyatif çözüm önerisi olmaktan ziyade, bir iktisadi modelin hatta yeni iktisadi ve siyasi paradigmanın ifadesidir. Bundan dolayıdır ki “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile insanı merkeze alan kapsayıcı bir büyümeyi öne çıkartan ve şu andaki sistemin en önemli sömürü araçlarından biri olan faiz odaklı finansal büyümeyi reddeden anlayış birbirini tamamlar.

Bugün hangi ülkenin gelişmiş, hangi ülkenin gelişmekte olan ülke ya da az gelişmiş ülke olduğunu/olacağını bize anlatan niteliksel-niceliksel veriler 2008 krizi öncesine ait. Dolayısıyla, bu kriz bittiğinde ve dünya yeni bir denge haline geldiğinde sermayenin nerelerde temerküz edeceğini tam olarak bilmiyoruz ama dünyanın üretim merkezlerinin Batı’dan Doğu’ya geçtiğini gözlemliyoruz.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekonominin geleceğini simgeler anlatır! 31 Ekim 2018 | 5.210 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2) 25 Ekim 2018 | 5.325 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... 24 Ekim 2018 | 4.578 Okunma Sorunlar, tespitler ve çözümler... 18 Ekim 2018 | 5.624 Okunma Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir? 17 Ekim 2018 | 3.785 Okunma