Garip, açıklan-ması güç zamanlardan geçiyoruz; iyi ile kötünün bu denli iç içe geçerek yeninin önünü böylesine açtığı bir dönem sanıyorum bir daha olmaz.
Türkiye, bu hafta başı AB ile yaptığı anlaşma gereği ilk mülteci
kafilesini kabul etti. Türkiye, zaten bu yükü insani nedenlerle
fiili olarak omuzluyordu; şimdi kaçak geçişi ve ölümleri azaltacak
bu yeni uygulamayı da aynı nedenlerle yapıyor. Bu hiç şüphesiz ki
Türkiye, Ortadoğu ve AB için yeni sosyal, ekonomik gelişmeler
doğuracak demografik bir hareket. Belki de yüzyılın en büyük
demografik gelişmesiyle karşı karşıyayız. Bu demografik depremin
çok yakında ciddi iktisadi ve sosyal sonuçları olacak ve bu
sonuçlar bölgenin coğrafi olarak şekillenmesinde de önemli bir rol
oynayacak.
Büyük (bir) pazar
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisinde gerçekleşen en önemli
toplantı sanıyorum Cumhurbaşkanı’nın ABD kökenli küresel şirket
yönetim kurulu başkanı ve CEO’larıyla yaptığı yuvarlak masa
toplantısıydı. Bu toplantıda özellikle bilgi ve teknoloji üreten
şirketler, Türkiye’ye yatırım yapmanın yalnız Türkiye’ye yatırım
yapmak olmayacağını, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika pazarları için de
Türkiye’nin çok önemli bir yatırım üssü olacağını ve Türkiye ile
birlikte üçüncü ülkelere yapılacak sermaye ihracının gündemlerinde
olduğunu belirttiler.
Türkiye merkez olmak üzere, Türkiye yakın coğrafyasına yapılacak
nitelikli, uzun vadeli sermaye ihracını şimdi karşımıza sorun
olarak çıkan iki önemli mesele çerçevesinde değerlendirirsek
oldukça anlamlı bir tablo elde ederiz. Birincisi, yukarıda
değindiğimiz mülteci sorunudur. Türkiye, genç ve hareketli bir
insan gücü potansiyelini içine alıyor; bunun anlamı, bu insanların
geldiği coğrafyayla sosyal ve kültürel olarak bütünleşmektir.
Nüfusun bu şekilde mobilize olmasının ekonomik, siyasi sonuçları
olacaktır ve bu sonuçların orta, uzun vadede, içinde bulunduğumuz
yüzyılın koşulları gereği, Türkiye’nin lehine olacağını
düşünüyoruz. Öncelikle bu nüfus, sosyolojik olarak taşıyıcı ve
dinamiktir. Bunun anlamı, Türkiye ulusal pazarının, ulusal
sınırların ötesine, kültürel, ekonomik ve sosyal olarak
genişlemesidir. Bu dinamizm, yalnız pazar bütünleşmesi olarak
ekonomik fayda sağlamayacaktır; Türkiye’deki siyasi dinamizmi,
kültürü ve bunun kazanımlarını politik üstyapı olarak geldiği,
eklemlendiği, tarihini aldığı coğrafyaya da ihraç edecektir.