Bütün siyasi cinayetlerde, katliamlarda hatta soykırım ve savaşlarda binlerce yıldan beri Romalı düşünür ve devlet adamı Marcus Tullius Cicero’nun şu sorusu sorulur; kimin çıkarına? Yani cui bono... Cicero, bir savaş karşıtı olmasına rağmen savaştan kaçamadı ama savaşların, katliamların gerçek nedenini de bulmaya çalıştı. Bunun için bu anahtar kavramı geliştirdi. Cui bono sözünü bir savunma sırasında söylediği rivayet edilir. Ama bu söz, bir savunmadan ziyade, kanlı siyasi tarih için de, dünden bugüne çok önemli bir yöntem sayılmıştır.
Herhalde, yalnız geçen gün Suruç’ta olan katliam için değil, Türkiye’nin siyasi tarihinde olan bütün katliamlar için şu “kimin çıkarına” sorusunu sormamız gerekir. Suruç katliamının ne amaçla yapıldığını öğrenmek istiyorsanız, dün Türkiye’de “muhalefet” yaptığı iddiasındaki “ana” medyaya bakmamız yeter.
Bu katliam olduktan sonra bunlar neyi istiyorsa bu katliam bunun için yapılmıştır.
Benim dikkatimi çeken en baskın istek, “büyük koalisyon” adı
altında bu medyanın, Türkiye için, bir teknokrat hükümet isteğidir.
Siyaseti, tam şu sıralar, bu tür katliamlarla ve DEAŞ gibi
çetelerle Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye çalışan güçlere,
ekonomiyi de, Türkiye’yi 28 Şubat ekonomisine ve oradan 2001
krizine taşıyan taşeronlara yeniden teslim etmek bu katliamı
yapanların ilk hedefidir. Bu katliamı yapanlar, aynı zamanda, şunu
da tam olarak söylüyorlar: “Türkiye’yi yeniden bizim kontrolümüze
vermezseniz, Irak ve Suriye coğrafyasından farkınız
kalmaz.”
Bu anlamda, Suruç katliamı hedeflediği kesim açısından da, yalnız
Türkiye’nin doğusunda değil, batısında da, yeni bir kaosun
tohumlarını atmaya dönük çok yönlü bir terördür. Türkiye, burada
kararlı olmazsa, Suruç tipi nokta hedefli katliamları ilerleyen
günlerde de görebiliriz. Hele ipleri, içerideki paralel odaklara
bağlı olarak, dışarıda olan, yönü belli olmayan, yamalı bohçaya
benzeyen bir hükümet bu terör ortamını daha da yukarı
taşıyacaktır.