Şu sıralar, başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliği’nin sorunu yine Yunanistan oldu. Bu, esasında kriz başından beri böyleydi ancak zengin AB ülkeleri krizi Yunanistan gibi güney ülkelerine yıkarak durumu idare edeceklerini ve sürecin sonunda da bu ülkeleri teslim alarak, bu ülkelere, kendi iç pazarları muamelesi yapacaklarını sanıyorlardı. Bunun için siyaset dışı teknokrat hükümet formülü gündeme geldi ve uygulandı. Ancak atladıkları iki önemli husus vardı; Yunanistan’ın krizi, Yunan halkının “tembelliği” yüzünden değil, Almanya gibi zengin ülkelerin güneye dayattıkları ekonomi politikaları yüzündendi ve kriz esasında zengin kuzeyin krizi idi. İkincisi Yunanistan gibi ülkelerin halkı durumun farkındaydı. Halk, zengin kuzeyin, Troyka’nın dayattığı neoliberal politikalara karşı çıktı ve teknokrat hükümetler işbaşında kalamadı. Yunanistan’da Syriza iktidarı da bu itirazın sonucu gerçekleşti.
Şu an Yunan halkı şu an iki insana kızıyor ve başlarına kriz nedeniyle ne geldiyse bu iki insanı sorumlu tutuyor. Birincisi tabii Almanya Başbakanı ve şu sıralar yeniden dünyanın en güçlü kadını ilan edilen Merkel; ikincisi ise IMF Yunanistan temsilcisi Poul Thomsen... Thomsen, aslında Syriza’nın iktidara gelmesini kolaylaştıran dar kafalı ve sıradan IMF teknokratı...
Yunanistan bir simgedir...
Geçen sene, seçimlerden önce Thomsen, Yunan hükümetinin kreditörlerle anlaşmaya varmaması için her şeyi yapmıştı. IMF ve Merkel, Yunanistan’ın koşulsuz teslim olmasını, Troyka’nın bütün isteklerini kabul etmesini istiyordu, bu olmadan kurtarma fonlarını serbest bıraktırmadılar. Daha şiddetli bir kriz belki de ayaklanmaların olduğu bir Yunanistan’ı tercih ettiler, çünkü bunun sonrası yeniden bir teknokrat hükümetti. Ancak Yunan halkı bu oyunu bozdu; Syriza’yı iktidara getirdi. Yani halk, demokrasiden vazgeçmeden neoliberalizmden vazgeçilebileceğini gösterdi.