Türkiye’yi 12 Eylül darbesine götüren kritik üç yıl vardır. ’77, 78 ve 79 yılları...
Bu yıllarda bütün ülkeyi bir terör sarmalı kuşatmıştı. Şehirler, köyler mahalleler bölünmüştü. Devletin içindeki bazı yapılar da, bu “sivil” terör sarmalını durdurmak yerine, daha da yukarıya çekmek için uğraşıyorlardı. Yani devlet içindeki “paralel” yapılanma o günlerde de farklı bir biçimde ama aynı özle karşımızdaydı. Tabii o yıllarda terörün ve aciz koalisyon hükümetlerinin esir aldığı ülkede dış istihbarat örgütlerinin nasıl cirit attığını da tahmin edersiniz.
Bugün sabık savcıların kanundan kaçış görüntüleri de ispat etmiştir ki, dünkü gibi terör destekçisi paralel yapı, devlet içinde halen faal ve ellerinde bir istihbarat ağı var.
Terör’ ün siyasi hedefi çok açık...
12 Eylül’ün tarihe geçen bir başka özelliği de vardır. Tam üç
yıl, hemen hemen her gün ortalama 20-30 kişinin öldüğü ülkede, 12
Eylül 1980 Cuma günü terör eylemleri bıçakla kesilir gibi
kesilmişti. Sanki ülkeyi uçuruma götüren bütün o toz dumanı
kaldıranlar bir işaretle ortadan toz olmuşlardı.
Türkiye, bu haftaya hem batıda hem de doğuda, aynı anda, terör
eylemleriyle başladı. Üstelik bu eylemleri yapan örgütler (PKK ve
DHKP-C) birbirleriyle organik bağı olmayan yapılar. Pazartesi günü
yapılan terör saldırıları çok yönlü ama oldukça sembolik
saldırılardır. Birincisi ABD İstinye Konsolosluğu'na yapılan
saldırı, ABD ve Türkiye’nin DEAŞ terörü konusunda İncirlik üssünü
anlaşarak yeniden işlevlendirilmesinden sonra gelmiştir. Ama
pazartesi gününün en önemli ayrıntısı o akşam koalisyon için
Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu buluşmasıdır.