Yunanistan krizinde, AB liderlerinin saatler süren toplantısı sonucu alınan karar, bizim şu ağa-maraba fıkrasının son cümlesi gibi; ‘e madem biz buraya gelecektik, bütün bunları niye ettik...” Almanya önderliğindeki AB oligarşisinin, borçların yapılandırılması karşılığında, Yunanistan’a dayattığı şartlar, insana, ister istemez, “bu referandum niye oldu” sorusunu sordurtuyor. Şunu söyleyebiliriz; Syriza ve Çipras, Almanya ve Merkel kadar gözü kara olamadı. Yani Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkarılmasını Merkel göze aldı ama bunu Çipras göze alamadı ve dizlerinin üzerine çöktü. Demek ki devrimcilik lafla yürüyen peynir gemisi değilmiş.
Yunanistan’ı artık Almanya önderliğindeki AB oligarşisinin kuracağı bir fon yönetecek. Aslında bu bir fon değil, bir ekonomi yönetme kurumu. Tıpkı bizde 1881 yılında kurulan Düyun-u Umumiye gibi... Bu borç yönetme kurumu, aynı zamanda, yasama işine de karışacak; Yunanistan, ekonomi ile ilgili ve stratejik yasaları çıkartırken, Troyka’ya yani AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’ye danışacak. Yaklaşık 50 milyar Euro’luk fondan Yunanistan Troyka’nın dayattığı reformları yaptıkça ve yasaları çıkardıkça yararlanacak.
Sonunda Krugman da isyan etti!
İşin özeti şu; Yunan halkı bu reform denilen yaptırımlarla daha da yoksullaşacak ve Yunanistan’da Troyka’nın izni ve haberi olmadan tek bir kuş bile uçamayacak. Peki şimdi bu tablo bir sonuçsa bu sonucun sorumlusu hangi ekonomi-politikaları ya da hangi ekonomi anlayışı bunu sorgulamamız gerekmiyor mu? Burada hiç kimse Yunanistan küçük bir ülke, çok spesifik bir örnek, çok ciddi yanlışlar yaptılar diyerek Yunanistan dersinden kaçmasın.