Türkiye’de terörün ekonomi politiği diye bir şey var; öyle ki bu
başlık pekâlâ siyasal bilgiler fakültelerinde yüksek kredili bir
ders olabilir. Bu ülkede terör, darbeler, hükümet değişimleri ve
sermaye yapısının yeniden belirlenmesi için değişmez bir araç
olmuştur.
Ama siyaseti dolayısıyla Türkiye’nin yönetimini şekillendirmek için
terör aracı her dönemde farklı biçimlerde gündeme gelmiştir.
Örneğin 27 Mayıs ’60 darbesi öncesi sokak ve yağma terörü yoğun bir
medya operasyonuyla yürütülmüştür. 12 Mart 1971’e giden yolda ise
bireysel -fokucu- “sol” tedhiş gündeme gelmiştir. 12 Eylül 1980
sürecinde ise yaygın sokak -iç savaşa varan- çatışmalarıyla terör
siyaseti belirlemiştir. Doksanlı yıllarda ise yoğun ayrılıkçı PKK
terörü gündeme geldi ve bu terör, 28 Şubat dahil olmak üzere,
doksanların karanlığına katkıda bulundu.
Yeni bir durum...
Ama bu sefer karşı karşıya olduğumuz, bütün bu terörün
ekonomi-politiği tarihinin devamı olmakla birlikte, şimdiye değin
olan bitenden ayrı olarak, bunu, yalnız Türkiye’nin değil, bölgenin
de iç dinamiklerinin belirlediği gerçeği...
Bölge derken, Doğu Avrupa’dan başlayan ve Hazar’ı aşarak
Türkmenistan’ı da içine alan, aşağıda da büyük Mağrip ve Mısır’ı
(Libya ve Moritanya’yı da kapsayan) Kuzey Afrika coğrafyasını
kastediyorum. Tıpkı 20. yüzyılın başında olduğu gibi bu coğrafya
yine yeni bir paylaşım savaşının merkezi...