Türkiye bu haftadan itibaren genel seçim sürecine girdi; bu süreç, hiç şüphesiz 10 Ağustos’da Cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayan büyük değişimin devamı olarak anlaşılmalıdır. Türkiye’de değişimin kurumlaşması ve yeni ekonomik siyasi hatta sosyolojik temellere oturması yalnız Türkiye için yeni bir dönem anlamına gelmiyor; bu, değişimin bölgede kendini göstermesi ve yaygınlaşması anlamına da geliyor. Buradaki bölge tanımımız Doğu Avrupa’dan başlayan ve Ortadoğu, Kafkasya büyük hinderland’ını içine alan coğrafyadır.
Organik liderlik…
Ben bu tespitin doğruluğunu, en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı yurtdışı gezilerde test ediyorum. Geçen hafta yapılan ve Slovenya, Slovakya, Romanya’yı kapsayan Doğu Avrupa gezisi ile bu hafta gerçekleşen İran ziyareti bu açıdan çok önemlidir. Şunu hemen söylemeliyim; çok farklı, kültür, din ve geleneklere sahip Avrupa ile Ortadoğu, Ön Asya ülkeleri Türkiye’nin bölgesel ve giderek küresel inisiyatifinin yalnız önemli olduğunu teslim etmiyorlar; bu inisiyatifi kabul ediyor ve gerekli buluyorlar. Çünkü Erdoğan, o alışılmış, bildik içi boş diplomatik dili kullanmıyor; doğrudan istediğini, amaçladığını söylüyor, taleplerini dile getiriyor. Bu, hiç şüphesiz, yapay ve kaypak olan reel politiği aşan yeni organik bir liderliktir. Buna yalnız Türkiye’nin ihtiyacı yoktur; yeni dünya düzeninde bu, halkların istediği ve aradığı bir şeydir.