Türkiye’nin içinde bulunduğumuz yüzyılda, bir önceki yüzyılda olduğu gibi, kendisini dünyanın jandarması ilan eden ülkelerin uydusu gibi davranmayacağını, özellikle Erdoğan döneminin, bu açıdan, siyasi ve iktisadi bir kopuş dönemi olacağını hep yazdık, söyledik. Şimdi Afrin operasyonu, bu yeni dönemin stratejik adımlarından biri olarak karşımızda... Afrin operasyonu, Türkiye’yi kuşatma ve yeniden ele geçirme senaryolarını yerle bir eden bir çıkıştır ama aynı zamanda, Ortadoğu’yu, bir önceki yüzyılın başında olduğu gibi, kendi çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemeye çalışan emperyalizme karşı tarihi bir duruştur da...
Türkiye, bu operasyonla şunu da söylüyor: Artık herhangi bir ülke, kendi halkını, geleceğini tehdit altında görürse, elindeki tüm gücü bu tehdide karşı kullanır. İşte bu, bir ülkenin kendi kaderini kendisinin belirleme hakkıdır. Meşru müdafaa hakkıdır. Yoksa emperyalist güçlerin maşası olanların kendi kaderleri de gelecekleri de yoktur. Onlar zaten kaderlerini emperyalist güçlere teslim etmiştir. ABD’den bir ulus-devlet ordusunu donatacak silahları alanlar bunları niçin aldıklarını kendi halklarına açıklayamazlar.
ABD, kendi eseri olan bütün iç savaşlarda, en çok katliamı yaptığı Vietnam Savaşı'nda da satın aldığı mandacı-sömürgeci paramiliter güçlere silah ve para vermiş, bunları terör unsuru olarak kullanmıştır. Ülkeler bölünmüş, ekonomik olarak açmaza sürüklenmiş, borçlandırılmış ve en acısı yerli-işbirlikçilerle dolaylı olarak işgal edilmiştir. Bütün bir 20. yüzyılın ekonomi-politiği, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası, ABD tarafından tam da böyle şekillendirilmiştir.