Dünya ekonomisi, şimdiye değin hiç tanışmadığı yeni bir değişim/kriz dalgasının üzerinde yolunu arıyor. Burada değişim ve kriz kelimelerini özellikle aynı anda kullanıyorum. Artık “Hepimiz aynı geminin içindeyiz” deyişi pek geçerli değil.
Hatta tam aksi de geçerli. Uzunca bir süredir gelişmiş ülkelerin krizi, bir sistem -dünya- krizi olarak anlatılıyor. Esasında bu anlatı, hem güncel hem de tarihsel olarak doğru değil.
Sistemin, 19. yüzyılın tam ortasında önce Avrupa’da başlayan ilk esaslı krizi ve sonrasında, 20. yüzyılda, dünya savaşlarına da yol açan tüm krizler de gelişmiş ülkelerin kriziydi. Bu krizlerin, teknoloji ve pazar alanları kaynaklı gelişmiş ülkeler kapışması olduğunu biliyoruz.