Dün TBMM milletvekillerinin yemin töreni ile yeni döneme başladı. Ama şimdi tam bu günler yalnız TBMM için değil, Türkiye’nin batısı ve doğusu ile içinde bulunduğu “büyük” bölge için de yeni bir dönem. Bize göre hem Avrupa hem de Ortadoğu, K. Afrika ve Kafkasya yeniden biçimlendiriliyor, sınırlar ve devlet yapıları, rejimler değişiyor. İşte bu gerçeği görmeden, 20. yüzyılın sınırları, pazarları ve siyaseti üzerinden Türkiye’nin siyasetini dizayn etmeye çalışanlar, peşinen söyleyelim ki, hem kendileri kaybeder hem de ülkeye kaybettirir.
Güneyde ne oluyor?
Çok sıcak olduğu için hemen Türkiye’nin güney sınırlarından başlayalım isterseniz. Artık şu gerçeği kabul etmeliyiz; Suriye ve Irak coğrafyasında sınırlar yeniden çiziliyor; buralarda yalnız “eski” rejimler değil, sınırlar da değişiyor. Sınırların değişmesi a) pazarların b) enerji kaynaklarının c) başta su olmak üzere doğal kaynakların yeniden paylaşımı anlamına geliyor. Bütün yeniden paylaşım süreçleri eski rejimleri, devlet yapılarını ve bu rejim-yapıları belirleyen ekonomik alt yapıyı alt-üst eder, eskiler tasfiye olur, yeniler gelir. Ekonomik katmanlar yer değiştirir ve sermayenin de yeni yolculuğu başlar. Bu süreç hızlıdır yani burada politikanın yoğunlaşmış hali olan sıcak çatışmalar-savaş- devreye girer. Yeni olana geçişin barış içinde ve yalnız politik süreçlerle olması pek mümkün değildir, çünkü doğum sancısı çeken yeni sermaye güçlerinin eskiyi bir an önce tasfiye etme isteği had safhadadır. Eskinin tasfiye süreci bize ekonomik kriz olarak yansır, tıpkı bugün gibi...