Öncelikle mezhepler üzerinden ayrışmanın bir kutuplaşma aracına dönmesinin ne kadar yanlış olduğu konusundaki düşüncelerimi, kamu spotu kıvamında genel bir kıvırma niyetine değil de, hakiki beyanım olarak yazayım, sonra başlığa cevap vereyim…
Batı’nın yüzlerce yıl süren kanlı mezhep çatışmalarının sonunda geldiği seviyeyi, Reform ve Rönesans tecrübelerinin bugünkü Batı uygarlığının temelinin atılmasındaki önemini falan anlattığımı varsayarsanız, beni; muhtemelen okunmayacak ve çok uzun sürecek bir uğraştan kurtarmış olacaksınız!
İslam coğrafyası maalesef mezhep çatışmalarından payına düşeni, İslam’ın ruhuna son derece aykırı bir şekilde aldı. Ancak…
Geçmişte yaşanan bazı acı tecrübelere ve tahriklere rağmen günümüz Türkiye’sinde kimlik üzerinden mağduriyet peşinde koşmanın topluma zarar vereceğini düşünüyorum.
Hatırlayın, daha 5-6 ay kadar önce İzmir’de bir Alevi vatandaşın kapısına işaret koyulduğunda tüm Türkiye şiddetli bir tepki gösterdi ve din, dil, mezhep ayrımı yapmaksızın hiç kimse provokasyona gelmedi.
Çok istense de, çok acı bedeller ödense de Alevi/Sünni, Türk/Kürt ayrışmasına toplum izin vermedi, vermiyor.