Kafasını severim ama bu kez Zafer Algöz’le anlaşamıyoruz, ona destek veren Hıncal Uluç’la da... Zafer, “Haşırt Dı Bilekbord”tan sonra çıkardığı yeni kitabı “Keş On dı Teybıl” ve yeni filmi “Görevimiz Tatil”i anlattığı röportajlar veriyor bu sıra.
Her röportajında da söz “Arif V 216”yı eleştiren Ayça Tekindor’a
geliyor.
Dün Kelebek’te Sinem Vural’a verdiği röportajda da, Ayça
Tekindor’un “Hayatımda seyrettiğim en kötü film” eleştirisini
hakaret olarak değerlendiriyor Zafer...
“Bir insanın herhangi bir işi beğenmeme hakkı elbette var.
Ama ‘hayatımda gördüğüm en kötü film’ demek eleştiri değil,
hakaret” diyor.
Sonra da eleştiriye tahammülsüz her insanın yaptığını yapıp emek
argümanının arkasına sığınıyor;
“O kadar emek verilmiş bir iş. Bu emeğe saygısızlık” diyor
Zafer.
Kusura bakma da Zafer, yapılan her işin arkasında emek var...
Herkes emek veriyor yaptığı işe.
Ben her sabah 06.30’da televizyonda oluyorum, 11.00’e kadar
çalışıyorum, toplantılar yapıyorum.
Sadece ben değil 20 kişi emeğini ortaya koyuyor, finalde 2 saat
canlı yayın yapıyoruz.
Sonuç? Seyircinin biri çıkıp, “iğrençsiniz” diyor.
“Bir daha asla sizi izlemem” diyor.
“Ne kadar kötüsünüz” diye yerden yere vuruyor...
Eee ne olacak şimdi o kadar emeğimiz? Haksızlık değil mi bu?..
Ama ben bunlara takılmak yerine gelen iyi yorumlara ve alınan iyi
reytinge bakıyorum, kimseye de “ama ben emek harcadım” diye
ağlaşmıyorum.
Her gün bu yazılar için de hepimiz emek veriyoruz ama biri çıkıp
“Okuduğum en kötü köşe yazısıydı” diyebiliyor, ne yapacağız
şimdi?
Sosyal medya çağında bunu beklemek saflık olur.
Kaldı ki kötüye kötü demeyecek miyiz, beğenmediğimiz şeye
beğenmediğimizi söylemeyecek miyiz?
Geçen hafta Blue Man gösterisinin çok kötü olduğunu yazdım,
arkasında büyük bir emek ve sermaye yok mu?
Sırf bunun için...