Zülfü Livaneli’nin 2017 Ocak’ta çıkan kitabı “Huzursuzluk”, Meleknaz adlı Ezidi bir genç kadının çarpıcı hikayesini anlatır.
Geçen yıl büyük ilgi görmüş, aylarca çok satanlar listesinde
kalmıştı “Huzursuzluk”...
Dün gibi hatılıyorum, daha birinci ayda ulaştığı 250 bin satışını
bir yemekte kutlamıştık Zülfü Livaneli’yle.
Kitapta, Meleknaz DEAŞ zulmüyle karşılaşır, kaçırılır, kendisi gibi
kaçırılıp tecavüze uğrayan, öldürülen onlarca kadının yaşadığı
zulme ve vahşete tanık olur.
Sonunda teröristlerin elinden kaçmayı başarır.
Mardin’de başlayıp İstanbul’da biten bu hikayenin gerçek hayattaki
karşılığı olan Nadia Murad geçtiğimiz hafta Nobel Barış Ödülü
aldı...
Livaneli’nin Meleknaz karakterinde anlattığı ne varsa, 25 yaşındaki
Ezidi Kürdü aktivist Nadia Murad’ın yaşadıkları da aynısı...
21 yaşındayken köyünden kaçırılıyor, cinsel saldırı ve işkenceye
maruz kalıyor. 6 erkek kardeşi DEAŞ tarafından öldürülüyor, 12 ay
esaret altında kalıyor ve sonunda kaçmayı başarıp mülteci kampına
sığınıyor...
Almanya’ya kaçmayı başaran Nadia Murad, burada mülteci kadın ve
genç kızların mağduriyeti üzerine çalışmalar yürütmeye
başlıyor...
Murad, 2016 senesinde Birleşmiş Milletler tarafından İyi Niyet
Elçisi ilan edildi.
2017 senesinde de Avrupa Konseyi tarafından verilen Vaclav Havel
Ödülü’ne layık görüldü.
Nadia Murad geçen hafta Nobel Barış Ödülü’nü Denis Mukwege’yle
birlikte aldı.
Nadia Murad’ın hayatı, Zülfü Livaneli ne kadar gerçekçi bir kitap
yazdığının kanıtı gibi...
Mülteci meselesine bir kadının dünyasından bakan “Huzursuzluk”
romanını okumadıysanız tavsiye ederim.
Hâlâ güncelliğini koruduğu ortada...
Kitaptaki şu bölüm Ortadoğu’yu bu kadar mı iyi anlatır diyerek
sosyal medyada da çok paylaşılmıştı;
“Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken
var.Deve, dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle
karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir
türlü kendi kanına doyamaz... Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih
boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.
Kendi kanının tadından sarhoş olur.”
(Huzursuzluk, Zülfü Livaneli, 160 sayfa, Doğan Kitap)
Baruthane parkı
Ataköy Sahili’nde yapılaşmayla ile yıllar içinde o kadar çok
yazı yazdım ki... Ne yazık ki çocukluğumuzun geçtiği o sahilin
yerinde yeller esiyor şimdi.
Hoş yeller de esemiyor ya, yapılan gökdelenler yüzünden.
Son kalan arazi Baruthane’ydi...
Koca sahilden geriye kalan 60 bin metrekare toprak parçası...
Oraya da 200 bin metrekare kapalı alanı olan inşaat yapılmak
istendi. Ataköy sahilinde nefes alınacak tek yerdi.
320 yıllık Baruthane de gidiyordu ki... Cumhurbaşkanı Erdoğan
sonunda el koydu olaya, Millet Bahçesi yapılması için talimat
verdi.
Mülkiyeti TOKİ’ye ait olan alanda park yapılacak şimdi.
İçinde restoran, kafeteryalar ve sosyal tesisler bulunacak.
25 yıl süreyle bu parkın işletmesini ve inşasını İstanbul
Büyükşehir Belediyesi üstlenecek.
Ataköy sahilinde gidenlerin arkasından çok üzüldük, Baruthane’nin
kurtulması teselli ikramiyesi oldu.
Sanem Çelik’i anlama kılavuzu