Batılı ülkelerin Türkiye'nin iç işlerine müdahalesi yeni
değil.
Ancak bu iş son yıllarda önce Avrupa'da sağın yükselmesi ile, daha
sonra Obama yönetiminin bölge politikasının Türkiye ile ayrışması
nedeniyle epey sevimsiz bir hâle geldi.
Türkiye'nin AB ile kurmak istediği iyi ilişkiler önce Almanya'da
Merkel ve Fransa'da Sarkozy engeline takıldı. Türkiye'nin samimi
çabaları, Avrupa siyasetini domine eden İslamofobi'ye çarptı.
Daha sonra Türkiye'nin Irak'ta, Suriye'de ve Mısır'da yaşananlara
seyirci kalmak istememesinin Türkiye'ye bir maliyeti oldu.
Uluslararası kamuoyu Türkiye'nin aleyhine dönerken aslında tarihî
bir fırsat kaçıyordu.
Mısır'daki darbe, Suriye ve Irak'ta yaşanan katliamlar Müslüman
dünyada büyük bir travma meydana getirdi.
Bu travma Türkiye'nin reva görüldüğü bu muamele ile
perçinlendi.
Türkiye'ye, Türk'e, İslam'a dair ön yargıların Avrupa düşüncesinde
yeri tarihin derinliklerine uzanıyor.
Ancak liberal argümanlar üzerinden Türkiye'ye dair geliştirilen
gayrı-liberal tavır bu çağa özgü.
Almanya'nın Türkiyeli seçilmiş siyasetçilere karşı tavrı bunun en
nahoş örneklerinden biri oldu.
Kendi İslamofobik tabanının gazını almak için, Türkiye'ye akılsız
bir ayrımcılık uygulayan Avrupalı siyasetçiler sadece ve sadece
nefret körüklüyor.
Türkiye'de Almanya'nın bu tavrına karşı partilerüstü bir tepki
olması da Türkiye kamuoyunun bu meseleye yaklaşımını özetliyor.
Sadece iktidar partisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil,
Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli gibi muhalif siyasetçiler bu tavrı
kabul edilemez buluyor.