Farklı dinlerin, mezheplerin, etnik kimliklerim bir şekilde
birlikte yaşamaya çalıştığı bir ülke Lübnan.
Nüfusun yarısından fazlası Müslüman. Müslümanların neredeyse yarısı
Şii, kalanı Sünni. Şiilerin ve Sünnilerin içinde sekülerler de
mevcut, "gelenekselciler" de, "radikaller" de...
Hıristiyanlar arasında Katolik mezhebine yakın Maruniler de var,
Ortodokslar da. Az sayıda da olsa Protestan da...
Bununla beraber Şiiliğin bir yorumu olan Dürziler de mevcut.
Lübnan'ın etnik dağılımı da bir o kadar zengin. Arap çoğunluğun
yanı sıra ciddi bir Ermeni nüfus var. Bununla beraber Filistin'de
yerinden edilen mültecilere, Suriyeliler de eşlik ediyor.
Dolayısıyla Lübnan'da ramazanda bazı sokaklarda iftar saatleri
içinde içki içilirken, bazı mahallelerde herkes oruç tutuyor.
Peki ne tartışılıyor ramazanda, Lübnan'da?
Temel tartışma konusu bu renklilik değil. Lübnan'da sağduyulu din
adamlarının gündeminde şu soru var:
Nasıl olur da Lübnan'da temsil edilen tüm dinî grupların temel
prensiplerinden biri israfın önlenmesi iken, tüm bu gruplar
birbirileriyle şatafatta yarışıyor?
Bu elbette Lübnan'a özgü bir soru değil. Gösteriş merakı ne
Lübnan'a, ne de Orta Doğu'ya özgü bir durum.
Ancak Orta Doğu'da bunun ciddi bir sorun olduğu da gerçek...
Lübnanlı akademisyenlere Lübnan elitinin parayla imtihanının
sebebini soruyorum.
Gelen cevap ilginç: