İran ve Suudi Arabistan arasındaki son krizle tırmanan gerilimi
açıklamak için en çok kullanılan kavram muhtemelen mezhep oluyor.
İki ülke arasındaki ihtilafın kaynağı mezhep farklılığı olarak
belirlenirken, bu ülkelerin temsil ettiği bloklar mezhep üzerinden
tanımlanıyor. Uluslararası medya kurumları harıl harıl
okuyucularına Sünnilik ve Şiiliğin ne olduğunu izah eden makaleler
basıyor.
İki ülke arasındaki son kriz ve genel olarak bölgeye hakim çatışma
ortamı ısrarla 7. yy'a referansla açıklanıyor.
Oysa ki bu yaklaşım ne iki ülke arasındaki gerilimi, ne bölgedeki
güç ilişkilerini, ne de yaşanan çatışmaların gerçek doğasını
açıklayabiliyor.
Şii-Sünni meselesi eski olsa da, belli dönemlerde yüzüstüne çıkan
ve görünür hâle gelen bir ihtilaf konusu. Farklı dönemlerde, farklı
çelişkilerin siyaset mekanizmasını domine etmesi toplumların
değişkenliğine işaret ediyor. Bununla beraber bu çelişkilerin
kendilerinin bizzat bir problem olmadığını, fakat dönem dönem başka
sorunları örten semptomlar olabileceğini de gösteriyor.
İran devrimi ile başlayan Şiiliğin politikleşmesi döneminde, Şiilik
bir siyasi proje olarak yeniden tanımlandı. Bir tür “mezhep ihracı”
Şiiliğin siyasileşmesine eşlik etti. Türkiye’de yaygın olarak
Nusayri şeklinde tanımlanan, Suriyeli Alevilerin Şii olduğu yönünde
fetvalar verildi, Lübnan’da Hizbullah hareketi cömertçe
desteklendi. Ve bir Şii ekseni oluşturuldu.