“Şimdi ben buna nasıl uyayım, nasıl diyeyim ki PKK kâfir? Benim
cemaatimde dagˆda o¨len c¸ocugˆun babası, kardeşi, yakını da var;
şehit babası da var. Yani PKK'yı onayladıgˆımdan da degˆil ama
sonuc¸ta o dagˆdaki c¸ocuklar da bizim bo¨lgemizin c¸ocukları,
sonuc¸ta kim olduklarını da biliyoruz, belki anarşi yapıyorlar ama
kâfir de denmez ki onlara. Bunlar Yunan'ın evlatları degˆil ki
Ku¨rt'u¨n evlatları... E bir de şimdi hadi devletin dedigˆini
yapsan bir de PKK var orda. Devlet gibi o da etkili bo¨lgede.
Devletin dedigˆini yapsan PKK başına bela olur, dedigˆini yapmasan
ismin bo¨lu¨cu¨ imama c¸ıkar...”
2010 yılının Şubat ayında, Diyarbakırlı yaşlı bir imam söylemişti
bunları bana. 1990'ların karanlık zamanlarından bahsediyordu.
Kaymakamın, böldeki imamları çağırdığını, vaazlarında PKK'lılara
kâfir demelerini istediğini tam bu sözlerle anlatmıştı bana.
Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı Kur'an-ı kerim meali
üzerine çıkan tartışma bana ister istemez bu sözleri anımsattı.
Kürtçe Kur'an-ı kerim meali, hutbe ve vaaz. Çözüm sürecinin
başarıya ulaşması için, barış için herkesi duaya çağıran bir
Diyanet İşleri Başkanı...