Türkiye konusunda haksız çıkan analizleri ile bir dünya markası
olan the Economist dergisinin 24 Temmuz tarihli haberinin başlığı:
“Erdoğan'ın karşı darbesi Suriyeli muhalifleri zayıflatıyor”
idi.
Haberin içeriği 15 Temmuz darbe girişiminin sonrasında yaşanan
tasfiyelerin Türkiye'nin askerî kapasitesini zayıflattığı ve
Türkiye'yi daha içe dönük bir ülkeye dönüştürdüğü iddialarını veya
temennilerini içeriyordu.
Bu haberden çok kısa süre sonra Fırat Kalkanı operasyonu başladı.
Türkiye'nin terör koridoru olarak adlandırdığı Kuzey Suriye'de IŞİD
ve PYD mevzi kaybederken, muhalifler 2013 yılından beri ilk defa
önemli kazanımlar edindi.
Bu operasyon Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlaması açısından
hayati önem taşıyordu. Hiçbir bölgesel veya küresel aktör hemen
dibinde yaşanan bir güvenlik sorununa kayıtsız kalamaz. Hele
sınırında kendisini hedef alan iki terör örgütünün alan kazanmasını
tolere edemez.
Peki Türkiye bu operasyon için neyi bekledi?
Suriye politikasının en başından beri son derece etkili
pozisyonlardan bulunan üst düzey bir yetkili hükûmetin 2012
yılından itibaren Suriye'nin kuzeyinde bir tampon bölge kurmak
istediğini ve bu yönde planların olduğunu söylüyor. Bu tarih Suriye
krizinin başlangıcına denk geliyor. Ortada henüz IŞİD ve PYD
yok.
Bu dönemde kurulması istenilen tampon bölgenin iki amacı vardı: 1-
Mülteci sayısını düşük tutmak ve evlerinden edilen Suriyelilerin
sınır hattında güvenli bir bölgede kalmasını sağlamak. 2- O dönem
için en yüksek güvenlik tehdidi olan Esad rejiminden sınırı
korumak.
Bu operasyonun o tarihlerde yapılmasının çok kolay olduğunu ifade
ediyor bu yetkili. Henüz Rusya'nın Suriye krizinde bu kadar müdahil
olmadığı ve ABD'nin de bu fikre o dönem sıcak baktığını
söylüyor.
Ancak bu operasyon 4 sene gecikmeli olarak gerçekleşti. Türkiye'nin
askerî desteği ile dost güçler olarak tanımladığı Suriyeli
muhalifler Türkiye için ve adına sınırda bir güvenli koridor
oluşturdu. Suriyeli mültecilerden bu bölgeye dönüşler başladı.
Neden bu operasyon 2012'de değil de bugün gerçekleşti.
Bu sorunun yanıtını darbe henüz gerçekleşmemişken şu şekilde
vermişti bu üst düzey yetkili: