Düşmanını seçerken dikkat et, çünkü ona benzeyeceksin. Düşmanının metodlarını uygulamaya başladığın an düşmanın kazanmıştır. Gerisi ise ızdırap ve tarihî bir opera olacaktır.”
Amerikalı edebiyatçı Michael Ventura'nın bu cümlesi aslında dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmaların dinamiği ve çatışan düşmanların ilişkisi hakkında çok şey söylüyor.
Kürt siyasi hareketinin düşmanı ile olan ilişkisi hakkında da tabii.
PKK 1970'lerin ikinci yarısında Türk müesses nizamına karşı olarak çıktı, kurucu ötekisi ise bu müesses nizamın çimentosu olan Kemalizm idi.
Lakin günün sonunda PKK'nın çimentosu olan ideoloji Türk Kemalizminin daha da radikal bir formu olan ulusalcı bir ideoloji oldu.
PKK, Kürt siyaseti içindeki çoğulculuğu zamanla tasfiye ederken, geriye sekter, militarist, milliyetçi bir resmi ideoloji oluşturdu. Bu ideoloji Kürtlüğü PKK ile özdeş ve dolayısıyla farklı fikirleri ve eğilimleri gayrimeşru görmek üzerine kuruluydu.
Muhtemelen ilk bağımsız Kürt devletinin kurucusu olacak Barzani'yi hain gören bir dogmatizm idi bu.
Buraya kadar klişe bir hikâye. Üzerinde epey yazılmış, hatta biraz bayatlamış bir analiz.
Lakin şu an analize muhtaç olan HDP'nin bu Kürt Kemalizmini nasıl yeniden ürettiği.
Ben itiraf etmek gerekirse HDP konusunda iyimser olan ve ne yazık ki yanılan bir grupta oldum. Aslında bir analizden ziyade bir temenni ile, yıkılan eski Türkiye zihniyetinin yerine gelecek kurum ve söylemlerin AK Parti ve HDP ile ortak üretilebileceğine inanmak istedim. Bu iki partinin bu yolda ilk adım olan yeni anayasayı birlikte yazabileceğini, HDP'nin Türkiye demokrasisi için olumlu bir rol oynayabileceğini ümit ettim.