Hatırlayalım, çok uzak zamanlardan bahsetmiyoruz. Türkiye
Cumhuriyetinin “ana ideolojisi” olan Kemalizm nasıl kaybetti?
Birçok sebep sayılabilir Kemalist vesayetin Türkiye siyasetinde
kurumsal olarak gerilemesini açıklamak için. Ancak muhtemelen en
güçlü sebep Kemalizm'in bir iktidar alternatifi olmaktan çıkıp, 3.
dünyacı, dünyadan ve gerçeklikten kopuk, dışlayıcılığını iyice
vurgulamaya tercih etmeye başlayarak "ulusalcılık" adı verilen bir
garabete dönüşmesi oldu.
Kemalizm aslında ideolojik olarak kaybetti. Makul olma kaygısından
vazgeçti. Bir devlet ideolojisi olmaktan çıktı ve tuhaf bir protest
hareket hâline geldi. Entelektüel ve kültürel üstünlüğünü
kaybederken hırçınlaştı. Kapsayıcı bir şekilde kendini değişen
dünya dinamiklerine adapte etmek yerine, içine kapandı. Fabrika
ayarlarına döndü. 2000'lerin Türkiye'sini "millî mücadele"
stratejileri ve ideolojisi ile yönetmeye talip oldu. Ve
kaybetti.
Ulusalcı ideoloji bir parodi idi. Argümanlarını ciddiye alıp
tartışmak bile mümkün değildi. Kemalizmin ideolojik lümpenlikte
dibe vurmuş bir varyasyonuyken, birden tüm Kemalist doktrini esir
aldı.
Fantastik komplo teorileri, ırkçılık üzerinden itibarsızlaştırma
kampanyaları üzerinden çarpışa çarpışa geri çekilen, mevzi kaybeden
Kemalizm'in yenilgisi "onurlu mağlubiyetler" kategorisinde olmadı
bu yüzden. Okuyanın ağzında kekremsi bir tat bırakan, çoğu zaman
ürkütücü ama bazen de komik teoriler ile tarihin karanlık bir
odasına hapsoldu.
Neler söylenmedi ki ulusalcı kanaat önderleri tarafından...
Rahşan Ecevit, Güneydoğu'da İsraillilerin toprak alarak burayı da
Filistin gibi ele geçireceklerini iddia etti...
Bu dönemde AK Parti'yi "Kürtleştirme" ve Kürtçü gösterme,
ulusalcılığın "anti-AKP" diskurlarının en güçlülerinden oldu.
Başbakanın danışmanlığını yapan Cüneyt Zapsu, Egemen Bağış ve Ömer
Çelik'in Kürtlükleri ağızlara pelesenk oldu, Başbakan Tayyip
Erdoğan'ın bu şekilde güdüldüğü, yönlendirildiği ortaya konmaya
çalışıldı. Cüneyt Zapsu'nun ise Bedirhani kökeni ise Botan Beyi
Bedirhan Beylerinin Osmanlı'ya "isyan ettikleri" hatırlatılarak
özellikle vurgulanmıştı. Zapsu, anne tarafının Rumelili olduğunu
hatırlatarak kendini savunsa da, ulusalcıların gözünde özel bir
konum edinmişti. Elbette, Zapsu'nun aynı zamanda Erdoğan'ın ABD
bağlantılarını sağlayan ve ABD'yle ilişkilerini yürüten bir isim
olması, onun Kürtlüğünün doğal neticesi olarak aynı zamanda ABD'nin
uzantısı olarak konumlandırılmasını sağlayarak ulusalcı zihniyete
"mükemmel komplo" imkânı sunmaktaydı. Yalçın Küçük'e göre aynı
zamanda "İbrani asıllı" olduğunu da iddia ettiği Zapsu "Siyonizmin
Türkiye komiseri Wolfowitz['in]... iki en yakınından" biri idi. Bu
kurguda Tayyip Erdoğan bir kuklaydı. Kuklacı ABD, kuklanın ipleri
ise onun dört tarafını sarmış "Kürt danışmanlarındaydı."