Türkiye'nin güneyinde bir “terör koridoru” olarak adlandırdığı
hatta, yani Suriye'nin kuzeyinde konuşlanan DAEŞ ve PYD unsurlarını
hedef alan Fırat Kalkanı operasyonuna Batı dünyasının tavrı kadar
önemli olan başka bir faktör var.
ABD'nin DAEŞ'e karşı en ucuz maliyetli çözümü PYD'nin
kullanılmasıydı. Amerikan askerlerini sahaya sürmeden, savaşmaya
gönüllü Kürt gençlerini DAEŞ ile savaştırmanın maliyeti ABD için
çok düşüktü.
Uluslararası medyada HDP liderine yağ çekmek, Salih Müslim'i iki-üç
konferansta konuşturmak, biraz silah... PKK'nın ABD'nin gönüllü
savaşçı olmasını ABD için maliyeti bu kadardı. Maksimalist
hedeflerle gözü dönen, bölge gerçeklerini arkasına dayadığı süper
güç ile değiştirebileceğini sanan, Kobani ruhu denilen sekülerizm
kılıfında militarizm ile Kürt gençlerini radikalleştiren, PKK
yönetimi ABD'nin taşeronu olmak için epey hevesliydi zira.
ABD'nin PKK'ya mesafe alması elbette mühim ancak şaşırtıcı değil.
Sonuçta PKK günün sonunda ABD için bir maliyetti. NATO müttefiki
ile olan ilişkisi hancı; PKK ile kurduğu taktiksel ilişki ise
yolcuydu.
Lakin bu denklemde asıl ani manevrayı başka bir güç yaptı.
Rusya'nın PKK ve PYD ile kurduğu ittifak, Türkiye ile ilişkilerin
bozulmasına sebep olan uçak krizinden öncesine tekabül ediyor.
Rusya'nın PYD ve PKK ile ilişkisi aslında Esad rejiminin bu örgüte
yaklaşımı ile paralellik arz etti.
Suriye isyanının ilk zamanlarında PYD ve PKK kullanışlı aktörlerdi.
Suriye'nin kuzeyinde muhalefete karşı rejimin kullandığı bir denge
mekanizması oldu. Suriye rejimi ile PYD arasındaki organik ilişki
çok uzun süre devam etti. Suriye rejimi PYD unsurlarına maddi
manevi desteğini esirgemedi. Muhalefete karşı, PYD'ye otonomi vaadi
ile Suriye rejimi yıllardır demir yumrukla ezdiği Kürt nüfusunu
kullanmaya girişti.