Irak'ın ikinci büyük şehri Musul, medeniyetin doğduğu yerlerden. Kutsal kitapların indiği bu coğrafyanın en iyi günlerini de, kötülerini de yaşamış yorgun ve tozlu şehri.
Bugün bu şehir bütün uluslararası kamuoyunun ilgisine mazhar olan büyük bir savaş ile mücadele ediyor.
2014 yılında, bölgenin en büyük şehirlerinden biri DEAŞ'a karşı operasyonlar başlamışken bu örgütün eline düştü. Hem de bütün dünya için utanç verici bir şekilde. Şehirde konuşlanmış Irak ordusu tek kurşun atmadan kaçtı. DEAŞ'ın eline dünyanın mühimmatı ve Musul bankasının dolu rezervleri geçti.
Amerikan Başkanı danışmanlarını acil koduyla topladı. Ve ekran karşısına geçti. Barack Obama'nın hedefinde Irak Başbakanı Nuri Maliki vardı.
Maliki'nin mezhepçi siyaseti Irak'ı o kadar bölmüştü ki, Irak ordusu hiçbir aidiyet hissetmediği bir halkı DEAŞ'ın insafına bırakmıştı. Irak'ın Maliki'den bezmiş Sünnileri için ise DEAŞ ehven-i şer görülmüştü.
Şimdi Irak ordusu suç mahalline geri döndü. DEAŞ, kasım ayında başlayan bir operasyon ile püskürtülmeye çalışılıyor.
Lakin tarihin acı bir tekerrürü ile karşı karşıyayız. Kenti DEAŞ'a bırakan politikalar devam ediyor.
Erbil'den çıkan ve Musul'a ulaşan bir hatta, Kürdistan'ı geçer geçmez, halkını Sünni Arap ve bir miktar Hıristiyan nüfusun oluşturduğu bir bölge DEAŞ'tan temizlenmiş durumda.
Fakat DEAŞ işgalinden kurtulan topraklarda yeni bir işgal var.
İran işgali Suriye ve Lübnan'da olduğu gibi burada da etkisini epey frapan ve provokatif bir şekilde gösteriyor.
Sanki Sünni Arapları daha da marjinalize etmek, Bağdat hükûmetinden nefret ettirmek istermişçesine, yüzyılların Sünni kasabalarında, İran lideri Hamaney'in posterleri, Hazreti Ali yazan bayraklar ve Haşdi Şabi 'nin onlarca kolunun birbirine benzeyen farklı flamaları dalgalanıyor.