2000 yılında ABD Başkanlık seçimlerinde, İran'ın şahinlerinin,
Demokrat Parti'nin adayı Al Gore'a karşı tercihi, Cumhuriyetçi aday
George Bush idi. İran'daki rejim, Bush'un Gore'dan daha az
ideolojik olduğunu düşünüyordu. Bununla beraber petrol şirketleri
ile arası iyi olan Bush ile özellikle enerji üzerinden bir anlaşma
yapılabileceğine inanıyorlardı. Bush kampanya döneminde ABD'nin dış
politikasına dair rakibine göre farklı görüşler dile getiriyor ve
hatta izolasyoncu bir politikayı savunuyordu. Bush'un kampanyasının
ana teması ABD'nin çıkarlarını önceleyecek, realist bir dış
politika üzerine kuruluydu. Demokrat rakibinin aksine Bush, ABD dış
politikasının idealler yerine çıkarlar üzerine dizayn edilmesini
savunuyordu.
Hikâyenin devamını biliyoruz.
11 Eylül saldırısından sonra Bush, kampanya döneminde vadettiği
politikanın tam tersini uyguladı. Dış politikada direksiyonu
Neo-Con'lara emanet etti. Afganistan müdahalesini, Irak izledi.
Teröre karşı savaş argümanına, demokrasi ihracı iddiasını ekledi.
İran'da şahinlerin beklediğinin tam tersi bir performans
gösterdi.
Tarih tekerrür eder mi? Dünya kamuoyunun aslında sorduğu soru bu şu
anda.
ABD Başkanı Donald Trump'ın kampanya döneminde kullandığı söylem,
Bush'a paralellikler gösteriyor. Rusya'ya dair sert bir politika
izlemeyi savunan ve Suriye'de Esad rejimini hedef alacağını
söyleyen rakibi Hillary Clinton'a karşı Trump kampanya sürecinde
izolasyoncu bir politikayı savundu. Rusya Devlet Başkanı Putin ile
iyi ilişkiler kurmak istediğini beyan etti ve ABD'yi Orta Doğu'daki
çatışmalardan uzak tutma sözünü verdi.