Türkiye koalisyon görüşmelerine dair haberlere kilitlenmişken, Srebrenitsa katliamının 20. yıl dönümü hasebiyle küresel bir gündemi ıskalıyoruz notunu düştü gazeteci Hakkı Öcal.
Nedir bu küresel gündem?
Birleşmiş Milletler'in küresel sorunlara çözüm bulmaktaki acziyeti. Mevcut yapısının getirdiği kısıtlamalar.
Yani küresel siyasetin demokratikleşme sorunsalı.
Bu minvalde, “Dünya Beşten Büyüktür” kampanyasının koordinatörü Beybin Somuk, Birleşmiş Milletlerin kuruluş hikâyesini anımsatıyor, “II. Dünya Savaşı, gelmiş geçmiş en kanlı savaş olarak insanlık tarihindeki yerini aldı. Böylesine korkunç bir dönemin ardından şüphesiz ki barışa ihtiyaç vardı. Geride 45 milyon ölü ve tahrip edilmiş ülkeler bırakan uluslar 24 Ekim 1945'te dünya barışını, güvenliğini korumak için Birleşmiş Milletleri kurdu. Savaş sonrası kaos ortamında yeni bir savaşın önlenmesi güvencesini sağlayan Birleşmiş Milletler’in kurulması herkes için umut vericiydi. Ancak beklenen sonuç gerçekleşmedi. Çünkü zaten Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştı. Ve BM Güvenlik Konseyi aldığı kararlarla da mekanizması bu doğrultuda işletmeye devam etti. On beş ülkeden oluşan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üye statüsünde olan ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa mutlak veto yetkisini kullanarak 2.Dünya Savaşı sonrası var olan dünya düzenini devam ettirmiş ve beş ülkenin galibiyetini sürekli olarak diğer ülkelere dayatmış oldu.”
Peki bu dayatmayı nerelerde gördük? Rwanda'da, Gazze'de, Suriye'de ve tabi ki Bosna'da.