Türkiye muhalefetinin son üç senedir ana stratejisi sahada kaybettikleri maçı, uluslararası güçlerin kendileri için diplomasi masasında kazanması üzerine kuruldu.
Gezi olayları ile başlayan, 17-25 Aralık ile devam eden süreçte,
“merkez medya” yazarlarının, muhalif siyasetçilerin çoğu zaman
şaşırtıcı düzeyde bir öz güvenle Batı başkentlerine çağrıda
bulundu. NATO'yu ve AB'yi göreve çağıran ve Türkiye'nin iç siyasi
dengelerine müdahale isteyenler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın Lahey'de uluslararası mahkemelerde yargılanacağını iddia
edenlerin yanında “makul” bile kalıyordu.
Türkiye'nin bölgesel politikalarından duyulan hoşnutsuzluk ile bazı
Batı başkentleri bu kampanyaya örtülü destek bile verdi. New York
Times gazetesinin hemen her ay yayınladığı, Türkiye konusunda
bilgilerini kat be kat aşan bir cahil cesareti ile kaleme alınan
baş yazılarında NATO'nun seçimlerden önce eyleme geçmesi gerektiği
savunuldu. Bazı AB teknokratları Türkiye-AB ilişkilerine ortak
çıkar perspektifinden ziyade, neredeyse Gülen cemaatinin avukatlığı
penceresinden baktı. Türkiye ağır bir uluslararası kuşatma ile
karşı karşıya kaldı bu son üç senede. Uluslararası medya bu
kampanyanın en görünür sözcüsü oldu. Erdoğan "şeytanlaştırıldı",
Türkiye'ye yönelik küstah bir nefret dili ana yayın çizgisi olarak
benimsendi.