Son günlerde Almanya ile nükseden krizin “sona erdiği” iddia
ediliyor. Ancak her an, yaşananlarda görüldüğü gibi, yeni krizlere
teşne.
En son Alman yetkililerinin Türkiye’nin 680 Alman şirketini “terör”
iddiasıyla kara listeye alması, iki ülke arasındaki gerginliklere
yeniden tavan yaptırdı. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel’in “Bu
tehditlerle Alman şirketlerinin Türkiye’deki yatırımlarının
garantisinin kalmadığını” belirterek, Ankara’ya karşı hem Almanya
olarak, hem de AB olarak bir takım yaptırımlara gideceklerini
açıklaması ipleri iyice gerdi.
Türkiye de, ülkemizde yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu ileri sürerek, krizi “Alman politikacılarının “Türk yargısını hiçe sayan ve diplomatik nezâketten uzak bir yaklaşım ve üslûbundan kaynaklandığını” açıkladı. Ardından Almanya’yı terör örgütlerinin faaliyetlerine seyirci kalmakla suçladı.
Aslında Almanya Maliye Bakanı Schaeuble’nin, Bild gazetesinde yer alan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzyıllık ortaklığı tehlikeye atıyor; bu çok yazık, çünkü bizi birbirimize bağlayan gerçekten çok şey var; ancak bize şantaj yapılmasına izin veremeyiz” ifadesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin geldiği noktayı göstermesi açısından önemli.
Krizin ağır maliyetine mukabil, Alman makamlarının açıklamalarını “talihsiz” ve “akıl tutulması” olarak niteleyerek kınayan Ankara’dan peşpeşe tavzihler yapıldı.