“Cumhurbaşkanlığı” tartışmaları karamboluna gelen konulardan biri de, kamuoyu önündeki çıkışların aksine, İsrail’le ilerletilen ilişkiler ve işbirliğinden sonra Ankara’nın gittikçe İsrail’e karşı tepkisiz hale gelmesi; artarak süren baskı ve zulme suskun kalması.
Meşhur “one minute” çıkışından sonra el altından İsrail’le her türlü ekonomik, ticarî, savunma sanayi anlaşmaları, silâh alımı ihâleleri sürdürüldü. “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliği onaylandı. Kurumun tek Müslüman üyesi olarak Türkiye vetosunu kaldırdı ve İsrail Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alındı.,
En son Türkiye’nin “blokajını çekmesi”yle Telaviv’in uzun yıllardır peşinde olduğu NATO üyeliğinin, Brüksel’deki NATO karargâhında temsilcilik açmasının ve askerî tatbikatlarına katılmasının önü açıldı.
Bu arada iç savaş kargaşasındaki Suriye kapısı kapatılırken, İskenderun’la İsrail’in Hayfa şehri arasında ro-ro seferleri başlatıldı. Dönemin Başbakanının Mısır’da İsrail’e veryansın ettiği günde Kahire’de bir araya gelen Türk ve İsrail istihbarat şefleri arasında işbirliği anlaşmaları imzalandı. Üç yıl sonra İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Başbakan Erdoğan’a telefonla “Mavi Marmara özrü”nü iletmesi, medyada propaganda edildi; haftalarca bilboardlarda afişe edildi.
MAVİ MARMARA KATİLLERİNE “MUÂFİYET VE İBRÂ!”
Ne var ki, bütün bunlara karşı 31 Mayıs 2010’de İsrail askerlerinin Gazze’ye insânî yardım malzemesi taşıyan Türk Bayraklı “Mavi Marmara”ya kanlı baskınıyla on vatandaşımızın katledilmesine açılan dâvâdan vazgeçildi.
1 Eylül 2016’da Resmî Gazete’de yayınlanan 6743 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması”nın daha ilk maddesinde, “İsrail hükümeti, hiçbir cezâî ve hukukî sorumluluk taşımadan (bağış niteliğinde) 20 milyon Amerikan Doları tutarındaki ödemeyi, 31.05.2010 tarihinde Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybedenlerin