Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlının zâfiyetini fırsat bilen
ecnebi mihrakların, Ermeni tedhiş çetelerini istimaline karşı
tedbiren mecbur kalınan ve başlangıçta sınırlı tutulan 1915’deki
“tehcir”in istismarı devam ediyor.
İşin aslına bakılırsa, problem Bediüzzaman’ın tâbiriyle
“İttihadçıların bozuk kısmı”nın çıkardığı “tehcir kanunu”nun bazı
mahallî yetkililerce mâsum Ermenileri kıtal ve katliâma varan
uygulamalarından kaynaklanıyor. Bundandır ki ortada bilinçli ve
plânlı bir “soykırım”ın olmamasına karşı, söz konusu “devlet
yetkisi”ni istismar ve istimalle büyük bir felâket yaşanmış.
Ankara’nın öncelikle tehcirdeki bu yanlışları kabullenmesi şart.
Bu ve beraberinde diğer yapılması gerekenler de yapılmadığı için, Türkiye’yi uluslar arası alanda sıkıntıya sokacak “soykırım” siyasî karalaması “taraftar” buluyor.
Papa’nın konuşmasından sonra Avrupa Parlamentosu’nun da (AP) “soykırım tasarısı”nı oy çokluğuyla kabul etmesi ve en son Avusturya Meclisi’nin 1915 olaylarını “soykırım” olarak yorumlaması; Ankara’nın “tehcir”i açıklamadaki ihmallerini yine su yüzüne çıkardı.
Düşülen vartada, Dışişleri’nin “Tarihi ve hukuku katleden bu metni ciddiye almıyoruz” açıklaması, Başbakan Yardımcısı’nın, “kıymet-i harbiyesi ve ağırlığı olmayan karar ve goygoyculuk” çıkışı ve Cumhurbaşkanı’nın “AP’nin kararı bir kulağımızdan girer, öbür kulağımızdan çıkar” tepkisinin dışında Ankara’nın hiçbir ciddî cevabının olmaması dikkat çekici.