İç savaş kargaşasındaki Suriye için BM nezdinde dün başlanması beklenen Cenevre Konferansı’na masada kimlerin olacağı, PYD’nin çağrılıp çağrılmadığı haberleri ortasında-bu satırların yazıldığı sırada-hâlâ belirsizliğini korurken, Amerikan Dışişleri Bakanı’nın, “Esad’ın kurulacak ulusal birlik hükûmetinin bir parçası olmasını kabul etmek zorunda kalabiliriz” açıklaması, Ankara’nın tezlerinin pek dikkate alınmadığını bir defa daha tezâhür ettirdi.
Keza Kerry’nin, en son “Cenevre’de nasıl bir sonuç elde edilebileceği konusunun, Şam yönetimi ile muhalif grupların elinde olduğu”nu vurgulayıp “eğer ciddiyetle yaklaşılmazsa savaş devam eder” sözleri, “Cenevre-3”ün de 2014’teki “Cenevre-2”nin akıbetine uğrayacağının sinyallerini veriyor.
Esasen Amerikan Başkan Yardımcısı Biden’in son Türkiye ziyaretinde, Ankara’nın itirazına rağmen, PYD örgütüyle askerî oluşumu YPG’yi “IŞİD’le mücadele eden bir güç” olarak gördüğünü tekrarlayıp, bu örgütü “Batının müttefiki” olarak lanse edip “önemli roller” biçmesi, PYD’ye “meşruiyet” kazandırıyor.
Bütün bunlar, Cumhurbaşkanı ve siyasî iktidarın uluslararası arenada ileri sürdüğü “şartlar”ın netice vermediğini, başta en yakın müttefiki ABD olmak üzere, uluslararası arenada Türkiye’nin uyarı ve endişelerinin nazara alınmadığını açığa çıkarıyor.
Kısacası, Riyad’daki Suriyeli muhalifler konferansa katılmazken, öncelikle Cenevre’deki “Suriye masası”nda Türkmenlerin olmaması Cenevre-3’ü tartışmalı duruma düşürüyor…
Kriz, sadece PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin siyasî kanadı PYD tartışması ile hazırlanan davetli listesinde hiçbir Türkmen temsilcisinin bulunmaması, Suriye’deki 3.5 milyon Türkmenin âdeta görmezden gelinmesi müzâkereleri daha baştan sakatlıyor. En vahimi de, Suriye Türkmen Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın ifâdesiyle, “Suriye’de kantonlar ilân edilip alenen bölünmeye kastedilmesi.” Suriye’nin de Irak gibi etnik/mezhebî ayırımlar üzerinde taksimle yönetimin “kotalandırılması” peşinen parçalanma girdabına sürüklüyor