7 Haziran’dan sonra 250’den fazla şehit verildiği, 150’den
ziyade vatandaşın katledildiği bir dönemde rayından çıkan “çözüm
süreci”nde tam bir kargaşaya girilmiş.
Silâhlı militanlarca âdeta teslim alınan ilçelerde, mahallelerde
ihdas edilen “özel güvenlik bölgeleri”nde, tepeden verilen
“ilişmeyin!” tâlimatlarıyla güvenlik güçlerinin operasyon
taleplerinin geri çevrilmesiyle doğan boşlukta iki buçuk yıldır
terör örgütü şehre inip yuvalanmış, tonlarca silâh ve patlayıcı
yığınağı yapmış.
Sokağa çıkma yasağıyla örtülü “olağanüstü hal” ortamında ilçelere tanklarla girilen bir “şehir savaşı” vartasına düşülmüş. Haftalarca süren çatışmalarla âdeta “şehir savaşı”nın sürdüğü, şehirlerin boşaltıldığı kargaşada, terör örgütünün sivil yapılanması KCK’nın “özyönetim” ve “özerklik” talebine karşı siyasî iktidarın “büyükşehir yasası”nı yeniden değiştirip mahallî idârelere verilen yetkileri kısma teşebbüsü, kutuplaşmayı daha da derinleştirip gerginliği bir başka boyuta tırmandırıyor…
TEFRİKAYI AZDIRIR…
Görünen o ki, “özyönetim/özerklik”, “Türkiye halklarının, farklı kimlik ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modeli” olarak tanımlanıyor.