15 Temmuz “darbe girişimi” sonrası bir zamanların “devlete sızan
irtica” iftirasında olduğu gibi “devlet içine çöreklenen ‘cemaat’
olgusu”nun icadıyla bir “devlet projesi” olarak dini cemaatlerin
hedefe konulması, yine en evvel dine ve dini hizmetlere zarar
veriyor.
“En iyi cemaat cami cemaatidir” denilerek bütün cemaatleri tasfiye
dayatmasıyla tamamen hasbi dinî cemaatlerin de bir nevi
“kamulaştırılarak” devlet tekeline alınıp kelepçelenmek istenmesi
en çok dinî ve ahlâkî hizmetlerin aksamasına, toplumun mânevî
hayatının tahribine sebebiyet veriyor.
Zira cemaatlerin dinî-manevî hizmetlerine rağmen yapılan bütün araştırma ve anketlerde Türkiye’de dindarlaşma –görünürde arttığının aksine- azalıyor; dindarlıkta geri gidiliyor.
Araştırmalarda dinî hayatın zaafa uğramasıyla ahlâkî erozyonun hızlandığı ortaya çıkıyor. Haziran 2015’te Gezici Araştırma Şirketi’nin yaptığı “Muhâfazakârlık Araştırması”na göre, özellikle son yıllarda Türkiye’de kendini muhâfazakâr veya dindar olarak tanımlayanların oranının azaldığı; oruç tutanların, namaz kılanların sayısının düştüğü, İslâmî yaşayışın zayıfladığı belirtiliyor.
Kısacası iddia edildiği gibi Türkiye muhâfazakârlaşmıyor, dindarlaşmıyor; “dindar nesil” yetişmiyor; tam tersine muhâfazakârlar sekülerleşiyor, dünyevileşiyor…