“Darbe girişimi” sonrası ilk Bakanlar Kurulu toplantısında, yeni
süreçte güvenlik önlemlerinin yanısıra, yargılama usulleri gibi çok
önemli başlıkların ele alındığı Bakanlar Kurulu toplantısında,
“savaş koşullarının hüküm sürdüğü savaş hukuku” sâikiyle “özel
yetkili ‘savaş-darbe’ mahkemeleri”yle “özel yetkili savcı ve
hâkimler” gündeme geldi, ancak bunun yerine OHAL getirildi.
Ne var ki, OHAL’ın ilk KHK’sıyla onbinlerce gözaltı ve
tutuklamalarla, kamuda 60 bine yaklaşan ve gün geçtikçe kapsamı
genişletilen açığa almalarla sürecin “tasfiye ve tâkibat süreci”ne
dönüştüğüne dair endişeler arttırıyor.
Yargıdaki kırılma, 12 Eylül 2010 referandumuyla, Türkiye’nin imza koyduğu ve iç hukuku bağlayan Anayasa’nın 90. maddesiyle uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AB ve demokratik kriterlerin aksine yeni Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) tamamen yürütmenin güdümüne sokulup kat kat yetkileri arttırılan Bakanlığın bir genel müdürlüğü haline getirilmesiyle derinleştirildi…
YARGIDA KIRILMA YAKINMALARI
17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet soruşturmaları engellenmesinin ardından “paralelle mücadele” paravanında, Cumhurbaşkanı’nın “savcısıyım” dediği başta “Ergenekon” ve “Balyoz” olmak üzere “darbeye ortam hazırlama ve darbeye teşebbüs” davaları ıskartaya çıkarıldı.