Referandum sürecindeki yanıltmalar, “hayır” diyecekleri “teröre destek”le itham eden ve “şehitlerin ‘evet’, darbecilerin ‘hayır’cı olduğunu” ileri süren çarpıtmalarla bitmiyor. Göz göre göre doğruları yanlış, yanlışları doğru gösteren cerbezeli yanıltmalara her gün yenileri ekleniyor.
Yanıltmaların başında, her fırsatta tekrarlanan “Meclis var, yargı var” demagojisi geliyor. Oysa “cumhur-başkanı”, tek başına çıkaracağı kararnamelerle Meclis’in kanun yapma yetkisine ortak oluyor; Meclis yegâne yasama organı olmaktan çıkarılıyor.
Cumhur-başkanının tek başına altı ay süreyle ilân ettiği OHAL döneminde çıkaracağı kararnâmeler yargı/Anayasa Mahkemesi’nce denetlenmiyor.
“Meclis var,” ama önemli ölçüde bizzat partili cumhur-başkanınca oluşturuluyor. Bu arada “cumhur-başkanı”, tek imzayla atayacağı üst düzey bürokratları “atayacağı kriterleri” de kendisi belirliyor.
Öncelikle, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in onayının temel argümanı olan güvenoyunun olmaması, gensoru ve sözlü sorunun kaldırılması, Meclis’e gelme zorunlulukları olmayan bakanların yazılı soru önergelerini cevapsız bırakmalarına karşı hiçbir hükmün konulmaması, Meclis’in hükûmet icraatlarını denetleme işlevini ortadan kaldırıyor.
Özetle, yürütmeyi tek başına uhdesine alan “cumhur-başkanı hükümeti”nin yasama mercii Meclis’e hesap verme zemini fiilen yok ediliyor.
“MECLİS’İ FESİH” DEĞİL “YENİLEME”!