Başbakan’ın son Irak ziyareti, Ankara’nın yakın zamana kadarki çıkmaz “Irak politikası”nın “Ankara-Bağdat hattını kopardığı”nın açık ikrarı oldu.
Bilindiği gibi, önce hükümet sözcüsü, “Irak’la yeni dönemin başladığı”nı duyurdu. Akabinde Irak’a giden Başbakan, tartışmalara sebep olan Başika’daki Türk askerî birliği hakkında, “Keyfiyetten değil, mecburiyetten kaynaklanıyor. Gayet tabiî ki Irak topraklarında kurulan bir Irak kampıdır, Irak hükümetinden bağımsız olması düşünülemez; şartlar müsâit olduğunda oturup konuşularak dostane bir şekilde sorun halledilecek” cümlesiyle çözümün sinyalini verdi.
Diğer yandan Başbakan’ın “Türkiye’nin güvenliği Irak’ın güvenliğinden ayrı düşünülemez; birisi güvenli olmazsa diğeri de güvenli olamaz” tesbitiyle, iki ülkenin birinci ortak hedefinin terörle mücadelede işbirliği gereği vurgusu da önemli.
FEVRÎ, HİSSÎ, HAMASÎ ÇIKIŞLARLA
Vakıa şu ki, 1991 Körfez Savaşı sonrasında ABD’nin on iki yıl devam eden Irak’a amansız ambargosu ve 2003’te bizzat dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’in yalan olduğunu itiraf ettiği “Irak’ta kimyasal silâh” iddiasıyla ABD-İngiltere öncülüğündeki “savaş koalisyonu”nun işgali sornası Türkiye, yanıbaşındaki 20 milyonluk Irak ekonomik ve ticarî pazar potansiyelini kaybetti.
Ne var ki bu süreçte AKP iktidarında Ankara Irak işgalini destekledi. İlk AKP hükümetinin Irak’ı işgale gidecek 62 bin Amerikan askerinin Türkiye topraklarında konuşlanmasına dair 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesine karşı Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 6 hava ve 7 deniz limanı conilerin, silâh, mühimmat ve her türlü savaş malzemesinin nakil ve tevziine açıldı.
İki milyon insanı katledilen, on milyonu göçe zorlanıp perişan edilen ve başta enerji kaynaklarıyla yer altı yerüstü varlığı talan edilip yağmalanan, şehirleri tahrip edilen, ordusu dağıtılan Irak’ın, mezhebi / etnik kotalar üzerinden bölünüp çökertilmesiyle bölge topyekûn istikrarsızlığa itildi.
Bu vartada, Ankara’nın Bağdat’ı by pass edip Erbil’le işbirliği yapması; merkezi hükümetin onayını almadan Kuzey Irak yönetiminin emr-i vakiyle bütün Irak halkının ortak malı olan Irak petrolünü Türkiye üzerinden uluslar arası piyasalara satışına aracılık etmesi ve uluslar arası kamuoyu önünde Irak yönetimiyle karşılıklı tahrikkâr söylemleri, “Ey İbadî” agresif seslenişleri, Irak’la ilişkileri daha da zora soktu.