Gerçek şu ki, insanlığın sulh ve selâmeti için vahyedilen hak din İslâmiyetin, dini dünyaya âlet eden “siyasî İslâmcılık”la politize ve “cihadist” terör örgütleri üzerinden terör ve şiddete âlet edilmesi en evvel ve en çok İslâma ve Müslümanlara zarar veriyor.
“Cihad”ı sadece silâhla - kılıçla “maddî cihad” olarak algılayan sakim zihniyet, Bediüzzaman’ın “asıl mesele” dediği Kur’ân ve Sünnetteki “mânevî cihad”a bigâne kalmakla İslâm’ın mesajını karartıp ketmediyor.
Bunun içindir ki Bediüzzaman, Müslümanları İlâhî adâletin ve Kur’ân’ın şiddetle menettiği “menfi hareket”ten sakındırıyor; İslâmı tebliğde “mânevî tahribata karşı mânevî tâmirat” olarak nitelendirdiği ve “Kur’ân’ın temel bir düsturu” olarak vasıflandırdığı “mânevî cihad”la “müsbet iman hizmeti”nin esas alınması gereğini ders veriyor.
Aksi halde “menfi hareket”le iç çatışma, karışıklık ve kargaşanın ecnebilerin tefrika ve fitneyle ifna politikalarına hizmet edeceği ikazında bulunuyor. Müslümanların birbirlerine ve gayr-ı müslimlere karşı bütün kuvvetleriyle bu Kur’ân dersine göre hareket etmeye mecbur olduğunu bildiriyor. (Emirdağ Lâhikası, 319-320, “Tarihçe-i Hayat, 565)