Bilindiği gibi, geçen yıl Amerikan Kongresi’nin “11 Eylül tasarısı”nı onaylamasıyla, saldırıda ölenlerin yakınlarıyla Amerikan sigorta şirketleri, 15 intihar saldırısı militanının Suudi vatandaşı olması hasebiyle bu ülkeye ve bazı vakıflarına “El Kaide’ye destek” iddiasıyla tazminat dâvâsı açmıştı.
Süreçte Suudilerin Amerika’daki 750 milyar dolarlık yatırımının dondurulacağı, tazminat teminatı olarak varlıklarına el konulacağı tehdidiyle Riyad yönetimi büyük baskı altına alınmıştı.
Keza Batı bankalarındaki 200 milyar petro-dolarının bloke edilip Suudî milyarderlerin 17.2 milyar doları bulan servetlerinin tehlikeye düşeceği haberleriyle Suudi Krallığı köşeye sıkıştırılmıştı.
Obama’nın “tehlikeli bir emsal” eleştirisine, dönemin Beyaz Saray Sözcüsü’nün “en utanç verici şey” nitelemesine rağmen ABD ve İngiltere’nin en yakın müttefiklerinin başında gelen ülkenin finansal ve siyasî risk altına alınması şantajı savrulmuştu.
Nihayet Trump’ın 100 milyarı silâh olmak üzere 380 milyar dolarlık anlaşma yaptığı Riyad ziyaretinde, kumpasın Suudî aşaması kotarıldı. Suudiler şantaja geldi ve dayatılan “pazarlık”la “Sünnî cephe”ye öncülük “görevi”ni aldılar. İlk iş olarak da Körfez İşbirliği Konseyi üyesi komşusu Katar “teröre destek”le suçlanıp “düşmanlaştırılarak” ambargo konuldu. Vatandaşlarına hac yasağı getirildi.