“Çözüm süreci”nin başarısızlığa uğratılmasının en önemli
sebeplerinden birinin, terör örgütü muhatap alınırken gerçek
temsilcilerin dışlanması olduğu artık herkesçe kabul edilmekte.
Gerçek şu ki baştan beri siyasî iktidarın “Kürt sorunu”nu terör
örgütü üzerinden algılayıp yürütmesi, “sürec”i bu hale soktu. Ortak
meşrû zeminlerde bütün alternatiflerin, isâbetli tavsiyelerin ele
alınması gerektiği ikazlarına rağmen, PKK’yı “Kürtlerin
temsilcisi”, Öcalan’ı “Kürtleri lideri” ve Kandil’i/terör örgütünü
“çözümün kilidi” görüp “sürec”i bu aktörler üzerinden lansesi
süreci akamete sürükledi.
Öncelikle “sürec”in salt istihbarat servisi elemanlarıyla terör örgütü elemanları arasında ele alınması, hep İmralı’nın nazara verilmesi, terör tehdidini koz ve şantaj unsuru olarak kullanan terör örgütünün muhatap alınması işi açmaza itti. Bin senedir aynı inanç değerleri üzerinde milletin birliğini ve vatanın bütünlüğünü vatandaşlık ve kardeşlik ekseninde savunan milyonlarca Kürt vatandaştan sarf-ı nazar edilmesi “sürec”in başarısızlığının en başta gelen zâfiyetini oluşturdu.
Kısacası, kapsamlı demokratikleşme reformlarını, köklü zihniyet değişimini ve yapısal düzenlemeleri gerektiren etraflı ve köklü çözüm için bir tek terör örgütünün muhatap alınması, buna mukabil Meclis denklem dışı bırakılarak meselenin hükûmet – terör örgütü cenderesine hapsedilmesi çıkmaza soktu, sokuyor…
“KÜRTLÜK NÂMINA SÖZ SÖYLEYECEK…”
Oysa, terörün topyekûn tasfiyesiyle “Kürt meselesi”nin çözümünde kapsamlı çözüm için, “sürec”in milletin, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in uhdesinde ele alınması gerekiyordu.