Referandum sürecinde sayım ve dökümde yoğun hak ihlâllerinin yapıldığı ve hukukun çiğnendiği sadece AB, AGİT ve AP mahfillerinin rapor ve uyarılarıyla tesbit edilmiş değil; içte de birçok hukukçu ve konunun uzmanı bu garabeti teyid ediyor.
Belli ki, yeniden sırf siyasî rant ve ikbal uğruna Türkiye’nin yarım asrı aşkındır hedefi olan AB’yle ve bazı AB ülkeleriyle ateşlenip alevlendirilen gerginlik üzerinden yeniden “mağduriyetler” üretilmeye çalışılıyor.
Garabetlerin başında kampanyada devlet imkânlarının alabildiğine kullanılması geliyor. Zira Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların yanı sıra çoğu yerde bazı kamu yöneticileri, hatta bir kısım cami imamları “evet” için çalıştılar.
Siyasî iktidarın “evet” mitinglerine katılmaları için pervâsızlıkla devlet daireleri, okullar, fabrikalar tatil edildi; memurlar, işçiler “izinli” sayıldı.
Milyonlar harcandı; bütün iller ve ilçelerdeki bulvarlar, yollar, bilboardlar, kavşaklar yüzlerce, binlerce “evet” afişleriyle doldurulurken, “hayır” yazılı bir iki tane ise sökülüp parçalandı.
“KARANLIKLI VE ŞÂİBELİ SEÇİM”
Özellikle Güneydoğu’da ve kırsalda muhtarlar iktidarın korkusundan “evet” için oy topladılar. Anketçiler “hayır” diyen vatandaşların görüşlerini açıklamaktan çekindiklerini belirttiler.
Devlet kanalları, haber ajansı ve iktidar medyası tek taraflı “evet” propagandası için kullanıldı. OHAL altında ağır baskılarla “hayır” demek âdeta bir nevi “suç” sayıldı.
Son güne kadar bakanlıklar ile kamu kuruluşlarının reklâmlarının televizyonlarda yayınlandığı, bütün “evet” konuşmalarının aynı anda onlarca televizyonda canlı olarak saatlerce gösterildiği arşivlerde.