OHAL uygulamalarının hukuk içinde yapılmadığından, “darbe
girişimi” ile Anayasa ve temel hak ve hürriyetler çerçevesinde
mücadele edilmediğinden, OHAL’le hukukun tasfiye edildiğinden içte
ve dışta birçok çevre gibi iktidara yakın mahfiller de
şikâyetçi.
Son dönemde on binlerce insanın ne ile suçlandıklarını dahi
bilmeden, savunmaları da alınmadan yoğun tasfiye, ihraç, gözaltı ve
tutuklanmalarıyla ayyuka çıkan haksızlıkların hukukî
geçerliliği iktidar cânibinde de endişe ile tartışılıyor.
Hukuksuzluğun OHAL’le meşrulaştırıldığına dikkat çeken Ahmet Taşgetiren’in, “Daha iddianamesi bile yazılmadan yaşanan uzun tutukluklar peşin bir cezâlandırma süreci olarak devrede. ‘Herkes suçluluğu ispat edilinceye kadar suçsuzdur’ kuralı da neredeyse OHAL’e kurban gitmiş durumda, şüpheden sanık yararlanır kuralı da… Suçsuzluğu ispat kuralı işliyor ya da şüpheden devlet yararlanır kuralı (…) Her şeyin varıp ‘OHAL uygulaması’ ile meşrulaştırıldığı bir süreç yaşanıyor” yakınması bunun en açık ifâdesi. (Star. 30 5.17)
HANİ “YANLIŞLAR DÜZELTİLECEKTİ”…
Keza ilgisiz kişilerin tutuklandığı medya operasyonlarını eleştiren Nagehan Alçı’nın, “Hâkimler ve savcılara bir kez daha sesleniyor hatta yalvarıyorum, lütfen hep birlikte bu ülkede gerçek bir devlet aklına ihtiyacımız var” çağrısı çarpıcı. (Milliyet,28.5.17
Mehmet Metiner’in bile televizyonda “mağduriyetlere” yönelik tepkileri kabul edip, “Yargısal işlemlerin hepsine sahip çıkmıyoruz. Hiçbir mağduriyet yaşanmadı demiyoruz” demek durumunda kalması dikkate değer.
Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı “At izi it izine karıştı” çıkışıyla hiç ilgisi olmayan insanların da yaftalandığından yakınmıştı. Başbakan, “Kurunun yanında yaş da yanıyor, listelerde kimlerin adının yer aldığını, haber olunca öğreniyoruz” serzenişinde bulunmuştu. Ve Başbakan yardımcısı, “Yanlışlar düzeltilecek” sözünü vermişti.
Ancak aradan on ay geçtiği halde, çoğu asılsız/imzasız ihbarlarla, MİT raporlarıyla hazırlanan her KHK ile mağduriyetlere yenileri ekleniyor ve yeni KHK’lardan bahsediliyor.