Seçime doğru tahriklerle provokasyonlar artarken, “sürec”in
akamete uğratılmasıyla yeniden terörü tırmandırıp yaygınlaştırma
plânından bahsediliyor.
Tesbit şu ki, hâlâ arka plânı karanlıkta kalan “Diyadin
provokasyonu”ndan sonra partilerin seçim bürolarına ve en son
hassas bölgelerin başında gelen Mersin ve Adana’daki HDP teşkilât
binalarına yapılan bombalı saldırılar, “çatışma süreci”nin
yaygınlaştırılacağının işâretleri.
Gerçek şu ki, bütün ikazlara rağmen, baştan beri kapalı kapılar arkasında siyasî iktidarla İmralı-PKK/Kandil arasında yürütülmesi “sürec”i çıkmaza soktu. Meclis’in, milletin, muhalefetin, iktidar partisi dahil milletvekillerinin dışlanması, “sürec”in en baş handikabını oluşturdu.
“Sürec”in öncelikle Meclis çatışı altında ele alınıp, bütün fikir ve taleplerin değerlendirilmesi, millet nezdinde demokratik hak ve özgürlükler ekseninde tartışılması yerine, sadece hapse mahkûm Öcalan’la PKK’nın “Kürtlerin temsilcisi” olarak görülmesi ve onlarla görüşülmesi “çözüm”ü çözümsüz hale getirdi. Otuz yıldır kırk bin insanın katline sebebiyet veren problemin bir tek “silâhların susması” ve “çatışmazlığa” odaklanması, “çözüm süreci”ni ciddî kırılganlıklara duçar etti.