Ankara’nın Rusya ve İran’la “Suriye’nin bütünlüğü” ekseninde ateşkes ve çözüm için “Moskova mutâbakatı”nı imzalaması, yıllardır inadına saplanılan “Suriye politikası”ndan dönüşün işâretlerini verdi.
“Suriye mutâbakatı”na Türkiye adına imza koyan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Suudi Arabistan’da birkaç kez “siyasi çözüm”ü tekrarladıktan sonra en son Antalya’da muhtarlar toplantısında Halep’te abluka içinde, kuşatılmış, bombalanmış, açlığa terk edilmiş, zulümle öldürülen insanlara duyarsız kalınmamasının Müslümanlığın ve insanlığın gereği olduğunu vurgulayıp, “Türkiye’nin sâdece Halep’teki insanlar için değil, tüm Suriye’de ateşkes yapılıp barışın sağlanması için çalıştığı”nı söylemesi fevkalâde ehemmiyetli.
Son süreçte, insani yardımla insanları kurtarmak için Suriye geneline ateşkesi yaymak üzere Rusya ile yapılan işbirliğine ve ortak çalışmalara dikkat çekmesi de (AA, 25.12.16)
Keza, “Bu dönemde Rusya ve Türkiye özellikle bu stratejik konularda birbirine güvenmiştir. Bizim arzumuz şudur, dostluğa yakışır şekilde, ticaretin ve insanların önünde hiçbir engel olmaması lazım, tüm engellerin kalkması lâzım” cümlesi de.
GARABETE DÜŞÜLÜYOR
Gerçekten Ankara’nın, Müslüman komşu Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü ekseninde ateşkes ve çözümü kabul etmesi olumlu ve önemli bir merhale. Bu açıdan “Moskova mutâbakatı”nda atıfta bulunulan Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılacak üçlü zirvede Türkiye’den yetkililerin Suriye yetkilileri ile görüşeceklerine ve örtülü işbirliğine dair haberler kayda değer.