24 Kasım’da düşürülen Rus uçağı krizi bir dizi ağır “yaptırım”la iki komşu ülke arasındaki stratejik boyutlara ulaşan ekonomik ve ticarî ilişkileri baltalarken, kriz gittikçe daha da derinleşiyor.
Uçağın düşürülmesinden bu yana bölgedeki Bayır –Bucak Türkmenleri “hedef” haline gelip ateşe çemberine alınarak her gün bombalanırken, iç savaş kargaşasındaki Suriye’yi çözümün daha da zora girdiği çıkmaza sürüklüyor. Kriz, ekonomik- ticarî boyuttan ciddî siyasî boyutlara varıyor.
Esasen krizi yönetmedeki karışıklık daha baştan baş gösterdi. Uçağının düşürülmesinden on dakika sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan “uçağın Rus uçağı olduğu” bildirildi. Peşinden on iki dakika sonra Genelkurmay’ın internet sitesinde “milliyeti bilinmeyen bir uçak” duyurusu yapıldı. Bu arada Moskova’dan “sırtımızdan bıçaklandık” türü sert açıklamalar geldi. Bunun üzerine Saray’dan gelen ikinci açıklamada, ‘Rus uçağı’ ifadesinin ‘basında yer alan haberlerden hareketle kullanıldığı’ belirtildi.
Üç gün sonra (26 Kasım’da) France 24 kanalına konuşan Cumhurbaşkanı’nın “Rus uçağı olduğunu bilseydik, belki uyarımızı farklı şekilde yapardık” ifâdesinin iç ve dış basında “Rus uçağını olduğunu bilseydik, düşürmezdik” anlamında yorumlanmasına Saray’dan hiçbir itiraz gelmedi.
KRİZ BAHANESİYLE MÜDAHALE
Gerçek şu ki, 2014’te başta Yunanistan ve değişik ülkelerin uçakları Türkiye hava sahasını 114 kez ihlâl ettikleri halde hiçbiri düşürülmemiş, “uyarı” ve “nota” verilmekle kalınmış.
Rus uçaklarının Türkiye sınırlarını ihlâli de ilk değildi. Daha önce de birçok kez ihlâller olmuş, ancak hiçbirinde ateş açılmamış, uçak düşürülmemiş; Rus Büyükelçisi, Dışişleri’ne çağrılıp, durum protesto edilmiş, hatta Suriye, “hava sahasını ihlâl” iddiasıyla Türkiye askerî uçağını düşürdüğünde dönemin Başbakanı Erdoğan, “kısa süreli sınır ihlâli saldırının nedeni olamaz” demişti.