Terörün azması ve İstanbul Beşiktaş’taki terör saldırıları, terörle mücadelede önleyici istihbarattaki başarısızlığı bir defa daha gündeme getiriyor.
Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Kurtulmuş’un ifâdeleri: “Plânları detaylı bir şekilde çalışılan, zamanlaması yapılıp doğrudan çevik kuvvet mensubu polislerinin toplanma yerlerinin hedef alındığı bombalı araçta uzmanların tesbitiyle en az 300-400 kiloluk bir patlayıcı kullanılmış. O denli ki aracın patladığı yerde metrelerce derinlikte büyük bir çukur açılmış ve ortada araba yok…”
TONLARCA PATLAYICI NASIL TAŞINIP İSTİF EDİLMİŞ?
Bilindiği gibi, “çözüm süreci”nde dönemin Başbakanının özel temsilcisi MİT Müsteşarı Fidan’la birlikte Oslo müzâkerelerinde, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, muhataplarına “Biliyoruz, metropolleri de bu arada patlayıcılarla doldurdunuz” diyerek örgütün büyük miktarda patlayıcı stokladığını söylemişti.
Başta Emniyet olmak üzere ilgili mercilerin MGK ve Bakanlar Kuruluna sundukları resmî raporlarda, PKK’nın “şehir savaşı” için kırsaldan şehre 80 bin uzun namlulu silâhı yığınak yaptığı; dahası bu silâhları nerede depoladığının, hangi mahallere yığınak yapıldığının, hangi örgüt mensuplarının evlerinde silah saklandığının bilindiği, kaleşnikof ve pompalı tüfekle çeşitli tip ve ebattaki tabancalarla, başta el bombası olmak üzere muhtelif patlayıcıların ve silahların adediyle markası ve diğer mühimmat türlerinin tespit edildiği kaydedildi. (Sabah, 8.8.15)
Bu arada AKP Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, “Yaklaşık 200 ton bombayı şehirlere doldurdular” ikrarında bulundu. (Milliyet, 12 2.16)
Nitekim, son bir –bir buçuk sene içinde, onlarca vatandaşın katledildiği 26 Temmuz 2015 Lice saldırısında 300 kg, 2 Ağustos 2015 Ağrı Doğubayazıt patlamasında 2 ton, 13 insanımızın öldürüldüğü 8 Eylül 2015 Iğdır bombalamasında 1 ton, 29 vatandaşın can verdiği 17 Şubat 2016 Ankara saldırısında 100 kg, 38 kişinin katledildiği 13 Mart 2016 Ankara Kızılay patlamasında 300 kg, 24 Mart 2016 Diyarbakır Mermer saldırısında 2 ton patlayıcı kullanılırken; 8 vatandaşın katledildiği 31 Mart 2016 Diyarbakır Bağlar saldırısında 300 kg patlayıcı infilak ettirildi.
Yine 13 köylünün can verdiği 12 Mayıs 2016 Diyarbakır Dürümlü köyü patlamasında 15 ton, 4 kişinin öldüğü 18 Mayıs 2016 Şemdinli saldırısıyla üç insanımızın vefat ettiği 25 Mayıs 2016 Mardin Midyat saldırısında 1’er ton, 11 can verdiğimiz 7 Haziran 2016 İstanbul Vezneciler saldırısında 400 kg, 6 vatandaşın katledildiği 8 Haziran 2016 Midyat bombalamasında 500 kg patlayıcı patlatıldı…
“YENİ GÜVENLİK KONSEPTİ”
Kısacası, son bir senede canlı bomba ve özellikle bombalı araçlarla yapılan saldırılarda yüzlerce insanımız katledilirken sözü edilen 200 tonun 60 tonu kullanılmış. Her ne kadar operasyonlarda tonlarcası imha edilse de, halen büyük miktarda patlayıcının terör örgütünün elinde olduğu ortada.
Bunun yanısıra, onlarca canlı bombanın Doğu’dan Batı’ya büyük şehirlerde dolaştığı uyarısı Emniyet ve İstihbarat’ça yapılıyor. Peki, ihbarı yapılan bunca “canlı bomba” nereden ve nasıl yurt içine sızıp metropollerde kendilerini, bombalı araçları patlatıyor?
Vakıa şu ki, iktidar cânibinde her fırsatta “terör örgütlerinin kabiliyetinin kısıtlandığı” iddialarının ileri sürüldüğü vetirede, Türkiye’nin 81 ilinde eşzamanlı “huzur operasyonu”nun yapıldığı duyurulduktan bir gün sonra yüzlerce kilo patlayıcı taşıyan bombalı intihar aracının İstanbul’un ortasında patlatılması, öncelikle yine önleyici istihbaratı değerlendirme zaafını ve terörle mücadeledeki başarısızlığı sözkonusu ediyor.
Gerçekten, son kanlı saldırıda İstanbul’a nereden gelmişler, aracı nasıl bulmuşlar, 300-400 kilo patlayıcıyı nerede – nasıl yüklemişler ve nasıl fark edilmeden İstanbul’un kalbine kadar sokmuşlar?