Suriye meselesindeki tezatlara Türkiye’nin sıkıntıya sokulması, Ankara’nın ciddî bir politikadan yoksun olduğunu açığa çıkarıyor.
Özellikle Fırat Kalkanı Harekâtı’nın “Türkiye’nin terörle mücadele ve sınırlarını korumak” amaçlı olduğu defalarca vurgulanmasına mukabil, en son Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki Parlamentolar Arası Kudüs Sempozyumunda, “Devlet terörü estiren zâlim Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil” çıkışı bu vaziyeti bir defa ele verdi. (DHA, 29.11.16)
Oysa daha Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Twitter’dan özetlediği gibi, “Cerablus operasyonunun amacı, DAEŞ ve YPG dahil sınırlarımızı bütün terörist unsurlardan temizlemek” olduğu tekrarlanmış ve “Türkiye’nin sınır güvenliğinin yanısıra Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için gerekli adımlar atılmaya devam edeceğini” bildirmişti. (24.8.16)
Zira “Türk askerî birliklerinin Esad’ın devrilmesi için orada olduğu” ifâdesi, onlarca istihbarat servisinin cirit attığı, kırktan fazla silâhlı grubunun çatışarak küresel emperyal ecnebiler adına “vekâlet savaşları”nı yürüttüğü, 600 binden fazla sivilin katledildiği iç savaş kargaşasındaki Müslüman Suriye devleti ile karşı karşıya getirip, bölgesel savaş riskini taşıyan fevkalâde tehlikeli bir tuzağa itilmesi anlamına geliyordu.
ÇARPICI TEPKİ VE ÇARKLAR…