19 defa değiştirildiği halde hâlâ demokratikleşmeyen “12
Eylül’den kalma 600’ü bulan antidemokratik mevzuatı ayıklamak
yerine, “darbe anayasası”nın “devlet başkanı”na bahşettiği
yetkileri daha da arttıran şahsa özel sistem” getiriliyor.
Öncelikle, parlamenter sistemle yönetilen onca demokratik ülke
dururken, iktidar cenâhı ve “iktidara ilişik medya”da yoğun bir
biçimde “Amerika’da başkanlık olduğu”na sığınılıyor. Oysa Amerika
ile Türkiye’nin tarihî, siyasî, ekonomik, sosyolojik, demografik
yapıları çok farklı.
Bütün bunlara rağmen, konunun uzmanları “yeni sistem”in gerçekte “başkanlık sistemi” de olmadığını; “başkanlığın” en başarılı uygulandığı Amerika’da güçlü kuvvetler ayrılığı olduğunu; başkanı ve yönetimi denetleyen yetkin bir yasama ve bağımsız yargıyla birlikte etkili bir sivil toplum ve kamuoyunun olduğunu belirtiyorlar.
Amerika’da yönetimin bütün işlemleri yargı denetimine tâbi. Başkanın atadığı bakanların, üst düzey bürokratların, büyükelçilerin, Kongre’nin -bir nevi güvenoyu olan- ilgili komisyonlarında onay alması ve bütçenin kabulü şartı, yasamanın yürütmeyi etkin denetimini ortaya koyuyor.
ÇELİŞKİLER, ÇARPIKLIKLAR…
Bundandır ki, başkanlığa da benzemeyen “ucube sistem”de birçok çarpık garabet sırıtıyor. İktidar cânibinden her fırsatta “yasama ve yargı duruyor” deniliyor; lâkin cumhurbaşkanının yürütmenin yanısıra Meclis’i kontrol edip yüksek yargıyı oluşturduğu gözden kaçırılıyor.