Güneydoğu’da bazı mahallerde iki buçuk ayı bulan sokağa çıkma
yasağında terör operasyonları ve çatışmalarla her gün şehit
cenâzelerinin geldiği vartada, son Ankara katliamının fâillerine
dair tezâtlar, terörle mücadelede istihbarat ve güvenliğin
başkentin beyninde infilak ettiğini gösteriyor.
Aslında 11 Mayıs 2013’te 54 insanımızın can verdiği Reyhanlı
saldırısından sonra, 7 Haziran seçimleri öncesi bir partinin
mitinginde patlatılan Diyarbakır bombası, 20 Temmuz 2015’te 33
kişinin öldürüldüğü Suruç saldırısı, 12 Ekim’de 103 vatandaşın
katledildiği Ankara Gar canlı bomba katliâmı, 12 Ocak’ta 12 insanın
öldürüldüğü Sultanahmet patlaması ve en son patlayıcı yüklü bir
aracın 17 Şubat’ta Ankara’nın kalbinde patlatılıp 29 asker ve
sivilin katledildiği, 60’tan fazla kişinin yaralandığı canlı bomba
saldırısının fâilleriyle azmettiricilerinin bulunmaması bunun
göstergesi.
Esasen zâfiyet, son dört yıldır “çözüm süreci”nde, Güneydoğu’daki birçok il ve ilçenin silâh ve mühimmat yığınağı, patlayıcı tuzağı ve terörist sığınağı haline getirilmesiyle, terör örgütünün güçlenip palazlanmasına göz yumulmasıyla ortaya çıktı.
ORTAYA ÇIKAN TEZAT!
Dönemin Başbakanının özel temsilcisi olarak H. Fidan’ın da katıldığı Oslo’daki MİT - PKK görüşmesinde, teşkilâtın Müsteşar Yardımcısı Âfet Güneş’in, muhataplarına, “Silâhları, bombaları nerede sakladığınızı biliyoruz” cümlesi bunun ifâdesiydi.