Suudi Arabistan’ın öncülüğünde yedi ülkenin ülkenin Katar’la
ilişkilerini kesip bu ülkenin Körfez’de baş gösteren kriz ve eş
zamanlı olarak İran’daki terör saldırıları, Ortadoğu’da yeni bir
kaos ve fitnenin tetikçisi.
Riyad’ın İran’la iyi ilişkileri geliştiren Katar’ın yanı sıra
Şiî yönetimlerin bulunduğu Yemen ve Suriye vatandaşlarına Hac ve
Umre’nin yasaklandığı kritik ortamda başşehir Tahran’da İran
Parlamentosu ve Humeyni’nin mezârının intihar saldırılarıyla
vurulmasını IŞİD’in üstlenmesi, bölgede Şiî karşıtlığını
kışkırtmakla geniş alanda dehşetli mezhep savaşı tuzağına
sürüklenmesi olarak sırıtıyor.
Görünen o ki göz göre göre küresel emperyal güçlerin kanlı senaryolarla Ortadoğu üzerinden alevlendirilen mezhebî çatışmalarla İslâm ülkeleri içten çökertilmek isteniyor. İsrail’in güvenliği adına bölgede hiçbir güçlü ülkenin kalmaması hesâbına adına İslâm dünyasını birbirine kırdıracak kanlı senaryoların sahneleniyor; ve ne yazık ki Müslüman ülke yönetimleri oyuna gelip tuzağa düşüyor.
İsrail’in krize sevinip bayram etmesi; aşırı Siyonist İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’an, krizi “Katar’la ilişkilerini kesen ülkeler Arap ülkeleriyle İsrail’in işbirliğini büyük fırsat” deyip, “Arap ülkeleri bile bölgedeki riskin İsrail olmadığını anladı” çarpıtmasıyla, sözde “teröre ve radikalizme karşı” “Sünnî cephe”de yer alma çağrısı bunun göstergesi.
Keza 20 Mayıs'ta Riyad’ta 110 milyar doları silâhı kapsayan ve Pentagon’un açıklamasıyla son dönemde yapılan en büyük silâh anlaşmasıyla toplam 350 milyar dolarlık anlaşmaları imzalayan Trump’un “Suudî Arabistan ziyâretimin meyvelerini görmek güzel!” twittinin anlamı da bu.
KARGAŞA STRATEJİSİ…
Tesbit şu ki, daha sıra İran üzerinden “Şiî cephe”yle çatışmaya gelmeden Suudi – Katar ekseninde patlatılan krizle “Sünnî cephe”nin çatlatılması, mezhebî hatlar üzerinden İslâm dünyasında mezhep savaşını patlatmayı amaçlayan “Amerikan stratejisi”nin dehşetini ortaya çıkarıyor.